İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hıncal Uluç: Azınlığın azınlıkları..

İki genç geldiler.. Pırıl pırıl iki genç.. Gözleri beklediğim kadar ışıl ışıl değil.. Işıklı da, hüzünlü.. Konuştuk uzun uzun.. İki dergi bırakıp gittiler.. Hobina adı.. İki sayı çıkarmışlar ikisini de verdiler bana.. Getronagan Lisesi’nden Yetişenler Derneği’nin yayın organı..

Getronagan İstanbul Ermeni Lisesi.. İstanbul Ermenileri bunlar..

Azınlık..

Gençler “Biz azınlık içinde azınlığız” dediler..

6 milyarlık dünyanın 60 milyonluk Türkiyesi’nde, 60 bin İstanbullu Ermeni, azınlık biliyoruz.. Peki azınlık içinde azınlık ne?..

Geçmişte yaşananlar var.. İkide bir de deşilip önümüze konan.. İlişkiler ne zaman biraz toparlanır gibi olsa, sanki kaşımak, kanatmak istercesine, yurt içinden, yurt dışından tezgahlanan..

Geçmişte birşeyler olmuş.. Gizlenecek yanı yok.. Ama herkesin öyküsü farklı.. Bu farklı öyküleri bugün ortaya atıp, kan davası sürdürmenin kime yararı var?..

Olmuşu kabullenip bir kenara bırakmak ve bugünün Anadolu, bugünün İstanbul çocukları olarak bir arada yaşamak, bu ülkenin ortak evlatları olmak daha güzel, daha anlamlı, daha doğru değil mi?..

Atatürk, daha işin başında “Ayrılık, gayrılık yok.. Azınlık, çoğunluk yok” dememiş mi?.. 1924 Anayasası’na “Türkiye ahalisine, din ve ırk farkı olmaksızın, vatandaşlık itibarı ile Türk ıtlak olunur” diye yazmamış mı?.

Gerekçesini “Memleket dahilinde hukuku mütesaviyeyi haiz başka ırktan gelme kimseler bulunduğundan, bunların ırki mübayenetlerini, manii milliyet tanımak caiz olmaz. Kezalik hürriyeti vicdan musaddak olduğundan, ihtilafı din de manii milliyet addedilmemiştir” diyerek, Türk Milliyetçiliğinin ırka ve dine bağlı olmadığını açık açık söylememiş mi?.. Bu ülkenin yetiştirdiği en büyük Atatürkçü’lerden Ahmet Taner Kışlalı, yıllarca bu tezi işlemedi mi.. Yıllar yılı her yazısında, her toplantısında “Farkların altını çizerek bölüneceğimize, benzerlikleri sıralayarak kucaklaşmalıyız” demedi mi?..

1915 yılında, yani benim babam 5 yaşında iken olanlar mı önemli, yoksa benim en sevdiğim yemeklerin Ermeni annelerin mutfağından, en keyifle dinlediğim şarkıların Ermeni müzisyenlerin ruhlarından, en gururla baktığım yapıların Ermeni mimarların ellerinden çıkmış olması mı?.. Zevkleri, keyifleri, yaşamları bibirine bu kadar uymuş iki milleti ille de ayırmak, ille de düşman etmek niye?..

Anadolu, bizim değil mi, yüzyıllardır; tarihi, sanatı, kültürü, uygarlığı ile..

Bizim..

Biz..

Ne kadar güzel sözcükler bunlar.. Ve dergide Hayko Bağdat’ın satırları, içime işliyor:

“..ve sen ne kadar kabullendiysen, bil ki o kadar sendenim!..”

Onlar ayrı.. Onlar uzak duruyorsa.. Onlar “Asimile oluyorsunuz” gazına kolay geliyorlarsa.. “Ermeni ırkını korumanın tek yolu, onlara ortak bir düşman göstermektir. Pratikteki en kolay düşman da, Türkiye ve Türkler’dir” diyenlerin tuzaklarına düşebiliyorlarsa..

Kabahat sadece onlarda mı?..Biz ne kadar kabullendik onları “Biz” olarak, acaba?.. Vicdanımız rahat mı?.

“..ve sen ne kadar kabullendiysen, bil ki o kadar sendenim” diyen Hayko, kendi azınlığı içinde azınlık olduğu bilincinde..

O “Biz” diyenlerden, demek isteyenlerden.. Geçmişin acılarını yaşamış tutucuların onları kabul etmesi mümkün değil. Böyle bir çabaları da yok zaten..

“Onlar öyle kalsınlar Hıncal Ağabey” diyor.. “Biz yeni kuşaklar artık biz olalım!..”

Olacağız be Hayko..

Olacağız.. Hem sizde, hem bizde fazlası ile olan kafatasçılara rağmen olacağız..

Anadolu’nun tüm gençlerinin “Biz Anadoluyuz” diye bağıracağı günleri “ben bile görürüm” diye geçiyor içimden.. Kaşımaktan menfaat uman sayısız tahrikçiye rağmen, “Biz Anadolu olacağız!..”

Bir gün mutlaka Hayko.. Bir gün mutlaka!..

Yorumlar kapatıldı.