İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Murat Belge: İttihatçılık zorunluk değil

‘Bir suçu, vatanın iyiliği için işliyorsak,
o artık suç olmaktan çıkar’ anlayışı Türkiye’de çok yaygın ve köklü. Yaygın ve köklü olmaya devam ettiği sürece, burada bir hukuk devleti yaratmaya imkân olmayacaktır. Şimdi, kime sorsanız, ‘Hukuk devleti iyidir. Türkiye bir hukuk devleti olmalıdır’ diyecektir. Olmalıysa, buyurun şu anlayışı yerleştirin. Bunun yolu yordamı da belli. İlk adımı, ‘Ben vatan için suç işledim’ diyenlere, bu anlayışın yanlış olduğunu kavramaları için gerekli muameleyi uygulamak -tabii bunu, açığa düşüp yakalanmak bahtsızlığı ya da akılsızlığına uğramış olanlarla sınırlı tutmamak, kaynağa inmek…

Cumhuriyet Türkiyesi’nde her şey Atatürk’le gerekçelendirildiği için şu günlerde kendisinin Atatürk’ün ba’sü-ba’de’l-mevt eylemiş hali olduğuna inanmış bir üslupla konuşan Doğu Perinçek de Kurtuluş Savaşı’nda ‘İngiliz telgrafları’ gibi, olmadık şeylerden dem vuruyor.

Şu açıkça bilinmeli ki, Türkiye’de siyaset yapma geleneğinin kanseri olan bu ‘Vatan için her şey yapılır’ anlayışını yaratan ve yerleştiren Atatürk değil, onun rakibi olan İttihat ve Terakki’dir. Bugün herkes sorulduğunda ‘Atatürkçü’ olduğunu söylüyor; ama milliyetçi kesimin büyük çoğunluğunun zihni mekanizmalarını biçimlendiren, hâlâ, İttihat ve Terakki alışkanlıklarıdır.

Atatürk, aslında olağanüstü ‘legalist’ bir insandı. İnönü daha da fazla öyleydi. Onun için bu iki insan hiçbir zaman İttihat ve Terakki’ye gerçekten yakınlık duyamadılar ve o cepheden yakınlık görmediler. Mustafa Kemal hep ‘karar verme’nin resmi organı neresiyse orada bulunmak istedi. Ama oradan dışlandı.

Mondros’tan sonra Ahmet İzzet Paşa’ya çektiği telgrafları düşünün. Açıkça bakanlık talep eder. Ahmet İzzet Paşa buna razı olsa, bugün kolayca ‘İstanbul hükümetleri’ diye küçümsediğimiz yapıların içine girmiş olacaktı. Bunun onu asıl yapmak istediğinden caydıracağını sanmıyorum. Ama burada önemli bir üslup sorunu, tercihi var. Mustafa Kemal ‘nizami’ tarafta olmak istiyor. O tarafın anahtarlarını ellerinde tutanlar da sürekli onu dışlıyor.

Anadolu’ya istediği an geçebilirdi. Ali Fuat Paşa ile, Karabekir ile, daha önce konuşup anlaştıkları şekilde işe başlayabilirdi. Ama burada da resmen müfettiş olarak gitmeyi tercih etti -bu resmi görevin süresi ne kadar çabuk dolsa da!

Ve tabii Kurtuluş Savaşı’nın Mustafa Kemal açısından büyük stratejik kararı bu işin Ethem tarzı çeteciler ve çetelerle değil, ‘nizami’ biçimde yürütülmesi kararıydı. Burada da Mustafa Kemal’in
‘legalist’ yaklaşımı yeterince belirgindir.

Dolayısıyla, bugün çapulculuk yöntemleriyle siyasette sonuç almak isteyenler, ikide birde ‘Atatürk yolu’ falan demesinler. Onların yöntemi Atatürk’ün değil, İttihat ve Terakki’nin yöntemidir.
İttihat ve Terakki, en başta adam vurarak şöhretini inşa etmeye başladı. Bir yığın cinayet ve yaralamadan sonra Şemsi Paşa’nın öldürülmesi, iktidar yolunda belirleyici adım oldu. Gizli örgüt ruh halinden çıkıp açıkça iktidar olmaya hazırlanıncaya kadar epey zaman geçti. Bu süre içinde de siyasi suikasttan vazgeçmediler. İktidara gelişlerinin başlıca silahını iktidar olduktan sonra da kullandılar. Yeniden iktidarı ele geçirmelerinin yolu da Babıâli baskını oldu. 1915 Ermeni tehciri de bu genel mantık içinde ‘vatan için’ yapılmış bir işti.

Mustafa Kemal, Türk milliyetçiliğinin bu gidişi içinde, bu gidişe karşı bir alternatif olarak çıktı. O özgül koşullarda üstelik başarılı da oldu. Ama görünüyor ki, bugün bile, Türk milliyetçiliğinin İttihatçı mayasına karşı gerçekten başarılı olamamış.

Yorumlar kapatıldı.