İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Gündüz Aktan: TARC: Çıkmaz sokak

‘Türk-Ermeni Barışma Komisyonu’nun (TARC) geçen ay New York’ta yapılan
toplantısı sürecin geleceğini tehlikeye atacak şekilde başarısızlıkla
sonuçlandı. Bu durumun çeşitli nedenleri var. En önemli nedeni belki de
Ermenilerin böyle bir barışma sürecine henüz hazır olmamaları. Komisyon
üyesi dört Ermeni, bir yandan bölünmüş diasporaları, öte yandan da
Ermenistan medya ve politikacıları tarafından başından bu yana eleştirildiler.
Türk tarafı soykırım iddialarını kabul etmeden konuşulacak bir şey olmadığı;
önşartsız diyaloğun Ermeni tezlerini zayıflatacağı iddia edildi. Ermeni
üyeler aslında birçok Ermeni çevreden de küçümsenmemesi gereken destek alıyorlardı.
Eleştirilere karşı daha güçlü olabilirlerdi.

Bu yılın ortasında Amerikan Kongresi’nde soykırım için bir girişimde
bulundular. Fazladan, geçen yıl yaptıkları gibi, bu yıl da Avrupa
Parlamentosu’nun Türkiye kararına soykırıma atıf içeren bir paragraf
sokmak yanında, Bundestag’dan da karar çıkarmaya kalktılar. Kendilerine Türk-Ermeni
diyaloğuna zarar vermek istenmediği bildirilmiş. Anlaşılan, özellikle
Amerikan Kongresi’nde başarılı olsalardı, Türk tarafının komisyondan ayrılacağını
söylediğini unuttular.

Bu arada Ermeniler, komisyonun Türk üyelerinin soykırım olmadığı,
Ermenistan’la ilişkilerin gelişmesi için Azeri-Ermeni ihtilafını hafifleten
adımlar atılması yolundaki beyanlarına karşı gürültü kopardılar. Türk
üyelerin, tıpkı kendileri gibi, kamuoyu önünde temel görüşlerini
bildirme hakkı olduğunu göz ardı ettiler.

Kısaca, onlar soykırım tezini dünyaya kabul ettirmede başarısızlığa
uğrarken, Türk tarafının soykırıma eskisi gibi karşı çıkması; öte
yandan da Türk-Ermeni ilişkilerinde vize kısıtlamalarının kaldırılması
ve sınırın açılması gibi önlemler de alınamaması nedenleriyle,
Ermenilerin zihninde diyalogun aleyhlerine işlediği kanısı yerleşti. Sabırları
çabuk tükendi.

Ermeni tarafı kendi cenahlarından gelen bu zorlukları bertaraf etmek için
son toplantıda yanlış bir yol seçti. Başkanla işbirliği içinde ortak
bildiriye bizim kabul edemeyeceğimiz hususlar kondu. Bizim onaylamadığımız
bu metni, yetkisi olmadığı ve yapmaması gerektiği kendisine hatırlatıldığı
halde, başkan yayımladı. Bu metne dayanarak iki Ermeni üye Arzumenyan ve
Migranyan basına çoğu gerçek dışı demeçler verdiler. Gerek başkanın
gerekse bu Ermeni üyelerin tutumları ciddi bir güven bunalımı yarattı.

Bildiri metninin en çok tartışmaya yol açan bölümü, yapılacak hukuk
çalışmasıyla ilgili. ‘Geçişte Adalet Uluslararası Merkezi’ (ICJT) adlı
bir merkezin 1948 Soykırım Sözleşmesi’nin 1915 olaylarına uygulanıp
uygulanmayacağını incelemesi istendi. Ermeni tarafı başından beri soykırım
sorununa hukuki yaklaşımdan kaçıyor. Bu nedenle, örneğin, komisyonun görevleri
arasında ‘uzlaşı’ yöntemine de yer verilmesi önerisine bile, hukukla ilişkili
olacağından karşı çıktılar. Bir amaçları, 1948 sözleşmesinin geriye işlemediği
yolunda ICJT’den bir görüş aldıktan sonra, hukuk yoluna gitmeden soykırım
iddialarını sürdürmek. Diğer amaçları da ortak bildiri metninde Soykırım
Sözleşmesi’nin zikredilmesini sağlayarak, kendi taraftarlarına hukuktan kaçmıyorlarmış
havasını vermek.

ICJT Güney Afrika barışma sürecinde tecrübe kazanmış, soykırım
hukukunu ve Ermeni sorununu bilmeyen bir merkez. Bunun derinlikli bir hukuk çalışması
yapmasına imkân yok. Ama iki Ermeni üye, nereden çıkardılarsa, merkezin
1915 olaylarının soykırım olup olmadığını inceleyeceğini; kazanırlarsa
sonucu benimseyeceklerini; kaybederlerse eski görüş-
lerini koruyacaklarını söylüyorlar. Harika değil mi?

Oysa, işin başında kabul edildiği gibi, kimse kimseye soykırım
konusundaki görüşünü kabul ettirmeyeceğine göre, tek işbirliği yolu iki
ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine katkıda bulunmaktı. Bu akılcı
tutum terk edilmemeliydi.

Tabii gayriresmi (track II) diplomasi hakkında bir şey bilmeden, komisyon
çalışmaları bildiri müzakeresine indirgenirse ve buna da ‘barışma’
denirse olacağı budur.

Yorumlar kapatıldı.