İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Yıldırım Türker: Basının sağı solu – Radikal2

Solun, postmodern bir alaycılığa hedef edilmesi, aşinası olduğumuz bir durum. Öylesine doğal bir refleks olarak kendini gösteriyor ki adeta bir insanlık hali. Sanki kader. Önceden çizilmiş bir yolun beklenen dönemeci. Mutlaka, ‘ben de oradaydım, topluca sürüklenmiş olduğumuz o cinnet kıyısında ben de ateşler yaktım, lâkin pek cılızdı, kıvılcımlar yüzümüze sıçrıyordu’ üslûbuyla çatılan bir yapı. Dolayısıyla iyi eğitimli, ‘rafine’ bir insan olarak yaşanmış olması anlaşılır, hoşgörülür bir gençlik delicesi, söz konusu edilen. Meğer ki kazasız belasız atlatılmış olsun. ‘O zamanlar
ne gülünçtük, bağdaş kurar, bacı derdik’ merhalesine erişmek içinse usul usul kulaçlanan yolun sonuna yaklaşmak, karşı kıyıyı görmek gerekiyor. Ardındaki hayaletle son bir kez vedalaşmanın zamanı geldiğinde karşı iskeleye palamarı attın demektir.

……

Geçmişiyle hesaplaşırken görünüşte kendini aşağılayan; bunu abartılı bir abzürde başvurarak kasık çatlatan histerik bir coşkuyla yaptığı için zeka ve esnekliğine sonsuz takdir bekleyen, narsist bir yolculuktan ses veriyor. Kendi solcu geçmişinden öyle çarpık bir karikatür yaratacaksın ki geride bıraktığınla aranda en ufak bir borç kalmadığı aşikâr olsun. Aynı zamanda gençliğine de gençliğe yaraşır bir serüven çıkarmış olacaksın. Gerçeklikten kopuk, aklın dürbünüyle baktığında pek gülünç ve zavallı bir heyecan avcılığı. Sözüne çoktan ket vurulmuş gençliğin üstünde bir kez daha tepinmiş oluyorsun. Gençler her dem enayi. Gün gelir onlar da güler kendilerine. Meselen solla, solculukla değil. Görülmek huzursuz ediyor seni. Düşlerini yitirip kendini dünyaya karşı iğdiş etmişsin. Hevesin, itirazın kalmamış. Statükoya karşı bir turistin saygılı mesafesi içindesin. Biraz sarsakça da olsa onun içine yuvalanmışsın üstelik. Karşı kıyıda kalanlar oldu, bak. Onlar şu dünyayla itişmeden yaşamayı düşünemiyor. Onlar düşlerini yitirmemiş. Senin rahatlamış olman gerekmez mi? Pekiyi neden bu kadar hırçınsın?

……

Solculuğun huysuzluk, kibirlilik, karamsarlık
gibi bir huy olarak tanımı, bu alaycılığın, sinizmin başlıca özelliği. Wilde’ın tanımıyla ‘Her şeyin fiyatını bilip hiçbir şeyin değerini bilmeyen sinik’ler, gelişiminin bir dönemini atlatamamış çocuk takıntılarından bir kimlik örüyor, solculuk diye özensiz bir adlandırmayla toparlayıverdiklerine. ‘Hayatta hep muhalif olmak, muhalif kalmak’ mümkün elbet. Ama bunun solculukla birebir ilişkisi yok.

İktidarın her türüne karşı olmak, aydın olmanın tanımıdır. ‘Neye karşı olduğunu önemsemeden, durup bir dakika düşünmeden karşı olmak’sa olsa olsa münasebetsizliğin bir biçimidir. Basında çoğunluğu oluşturanlar
iktidarın her türüne karşı olanlar mı? Onları hasta münasebetsizler güruhu olarak adlandırmak nasıl gündeme oturabiliyor?

……

İsmet Berkan’ın çalakalem yazıldığı belli olan, ancak bir arkadaş meclisinde bir kışkırtıcılık hevesiyle dile getirilebilecek fikirlerinden oluşan yazı gerçekten yankı mı uyandırdı? Hürriyet gazetesinin mal bulmuş Mağribi gibi üstüne atıldığına bakılacak olursa hep birlikte topun ağzına sürüldük demektir. Yıllar önce Radikal gazetesinde yazmaya başladığımda büyük basına satılmış adam muamelesi gördüğümü hatırlarım. Bunun bana getirdiği ahlaki muhasebeyi bir yana bırakalım. Adı, şu ya da bu saikle Radikal konmuş bir gazetenin genel yayın yönetmeninin
‘bir kural olarak muhalif olmak ne mene bir hastalıktır’ mealinde bir yazı yazmasının ardındaki niyeti değerlendiremem. Berkan’ı bilmem ama Hürriyet gazetesinin yeni yazarı Sefa Kaplan’ın büyük bir sevinçle, bir çelişkiyi işaret etmek için adını andığı yazarların hiçbiri büyüyünce terfi edip Hürriyet yazarı olmayı düşünmüyor.

……

Basın, Hadep ve Kıbrıs konusunda MGK diliyle yorum bildiriyor. Kâh savaş kışkırtıcılığı, kâh milliyetçilik şişirmesiyle devletin propaganda aygıtı olarak hayati bir misyon üstlenmiş. Büyük Gazete, ülkücü Kaçar’ın
‘Salkım Hanımın Taneleri’ filmine açtığı davayı aktarırken, Karakoyunlu’nun cevabını ön sayfadan duyurmuş; ‘Romandaki tecavüzcü paşa, bir Osmanlı paşasıdır. Hamidiye Alayları’ndan bir paşadır.’ Ve gazetenin okura hizmeti: ‘Hamidiye Alayları, 1900’lü yılların başında Kürt aşiretlerinden oluşturulmuştu.’ Karakoyunlu ve büyük Gazete böylelikle Çakar’ın ‘şanlı Türk subayı tecavüzcü olur mu?’ sorusuna gereken cevabı veriyor. Tecavüzcü, Kürt. Böylelikle roman gerçeği, edebiyatın özgürlük alanı, aydın Karakoyunlu’nun seviyesi ve benzeri tartışmaların ne kadar fuzuli olduğu açıklığa kavuşuyor.

Muhaliflik gibi olmasın ama, bu savunmanın Çakar’ın saldırısı kadar vahşi olduğunu; çoktan gemi azıya almış milliyetçi dilin basının yardımıyla nasıl hayatımızı toptan işgal etmiş olduğunu işaret etmek zorundayım. Nasılsa ‘Türkiye’de iyi şeyler de oluyor’ gazeteciliği yapan yeterince yiğit var. Nedamet getirmiş mütekait solcuların sonbahar temizliği yapmalarına da hiç itirazım olmaz. Ama keşke geçmişlerini gerçekten hazmedip halılarını tepemize silkmeseler.

Yorumlar kapatıldı.