İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bahattin Şakir’in mezarını Türkiye’ye getirmeliyiz

AYDINLIK Dergisi’nin haberine göre, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Arslan Terzioğlu, Ulusal Kanal’da “Büyüteç” programında Adnan Akfırat’ın konuk olmuş. Bahattin Şakir’in mezarını Türkiye’ye getirmeliyiz diyen Dr.Terzioğlu 1915 olayları hakkındaki görüşlerini şöyle açıklıyor. “702 bin kişi tehcir ediliyor. Bu sırada bir kısmı çeşitli nedenlerle yollarda ölüyorlar. Kaynaklarda tesbit edildiğine göre bunun üç nedeni var: Tifüs, Kürtler’in intikam saldırıları , Türk askerlerinin parasını çalmaları dolayısıyla idam edilmeleri. Nüfus sayımına göre o zaman 1.5 milyon Ermeni var. Soykırım ise neden yarısı tehcir ediliyor? İstanbul’da hiç göç ettirilmeyen 80 binin üstünde Ermeni var. “

Bahattin Şakir, Teşkilatı Mahsusa’nın Merkezi Umumi üyesi olarak
Erzurum’da incelemelerde bulunuyor ve bakıyor ki oradaki Ermeniler Erzurum’daki
Rus Başkonsolosluğu’na gidip geliyorlar. Harp esnasında bizim ordumuz hakkındaki
bilgileri oraya veriyorlar. Orada iki tane Ermeni asıllı polisle bir polis şefi
bu faaliyeti yönetiyor. Bahattin Şakir bey, merkeze mektup yazıyor. Bazı
Ermeniler’in ordu aleyhinde çalıştığını, bunların başka yere tayinini
istiyor. Almanlar da bu kararın alınmasında yardımcı oluyorlar. Allahüekber
dağlarındaki hezimetten sonra oradaki toprakları Teşkilat-ı Mahsusa
savunuyor. Hatta Bahattin Şakir beyin komutasında 31 Aralık 1914’te Rus
birliklerini püskürterek Ardahan’ı geri alıyorlar. Buraya Bahattin Şakir’in
heykelinin dikilmesi lâzım.

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim
Dalı Başkanı Prof. Dr. Arslan Terzioğlu, Ulusal Kanal’da "Büyüteç"
programında Adnan Akfırat’ın konuğu oldu. Tıp tarihi konusunda kapsamlı çalışmalara
önderlik eden, bu alanda çok sayıda eseri bulunan Prof. Dr. Terzioğlu,
Berlin’de üniversitede bulunurken Dr. Bahattin Şakir’in mezarını düzenlemiş.
O tarihten bu yana, Tıp Fakültesi’nin kurucu Dekan Yardımcılığı ve öğretim
üyeliği yapan Dr. Bahattin Şakir’in yaşamını araştırmış olan. Prof.
Dr. Terzioğlu, bu birikimini Ulusal Kanal’daki söyleşide ve 23-24 Mayıs
2001’de düzenlenen İstanbul Üniversitesi’nin Uluslararı Ermeni
Sempozyumu’nda Dr. Bahattin Şakir konusunda zengin ve coşkulu sunuşuyla
kamuoyuyla paylaştı. Ulusal Kanal’daki söyleşinin bir bölümünü yayımlıyoruz.
Arabaşlıklar Aydınlık tarafından kondu.

ADNAN AKFIRAT- Ermeni soykırımını örgütledi diye Dr. Bahattin Şakir
aleyhinde bir kampanya yürütülüyor. Sabancı Üniveristesi’nden Prof. Halil
Berktay’ın SüperNATO’nun tetikçisi Yeşil”le benzerlik kurduğu Dr. Bahattin
Şakir’in yaşamı, mücadelesi konusunda bizi aydınlatır mısınız lütfen?

PROF. DR. ARSLAN TERZİOĞLU- Yakın tarihimizle ilgili önyargılarımızı
bir türlü yıkamıyoruz. İttihat Terakki’yi, Abdülhamit’i olgularla değil
de önyargılarımızla değerlendiriyoruz. Bahattin Şakir Bey’in tamamen
unutkanlığa uğramış bir yurtsever olduğunu görüyoruz. Bahattin Şakir
Bey, Balkan hezimetinden sonra 1890’larda göçe zorlanmış bir ailenin çocuğu.
1870’de Abdullah isimli bir tüccarın oğlu olarak doğdu. Fransız İhtilali’nin
100. yılında 1889’da Mekteb-i Tıbbıye-i Şahane’nin avlusunda dört öğrenci
Jöntürkleri kurdular ve buradan İttihat ve Terakki çıkacak ve öbür üniversitelere
de yayılacaktır. Bu ortamda okudu.
Bahattin Şakir 1896’da Van’da Ermeni isyanı olduğu zaman, Mekteb-i Tıbbıye-
i Şahane’yi birincilikle bitiriyor. 4 sene sonre müderris muavinliğini (bugünkü
doçentliğe karşılık) kazanıyor, Adli Tıp öğretim üyesi olarak göreve
başlıyor. Ancak, Bahattin Bey’in ilerici fikirlere sahip olduğu Saray tarafından
anlaşılıyor. Padişah Abdülhamit, onu Erzurum’da 4. Ordu tabipliğine tayin
ediliyor. Oraya mahsus sürüldüğünü biliyor ve Paris’e kaçıyor.Tuano ve
bir başka hocanın yanında hem adli tıp hem de psikiyatri üzerine ihtisas
yapıyor ve bu sırada kaçak olarak İstanbul’a geliyor ve İttihat Terakki
Cemiyeti’nin İstanbul’da üyesi oluyor ve geri dönüyor.

PARİS’TE PRENS SABAHATTİN’E KARŞI EKİPTE

Paris’te Prens Sabahattin’in başkanlığında Jöntürkler var. Onun tarafında
başka bir doktor var. O da Atatürk’ün hastalığında ilk siroz teşhisini
koyan Dr. Nihat Reşat Belger. Ahmet Rıza da orada. Prens Sabahattin’e karşı.
Ve onlar orada dışarıdaki teşkilatlanmayı yapıyorlar. İki taraf arasındaki
soğukluğu gidermek için iki doktor önemli roller üstleniyor. Uzlaştırma
şuradan çıkıyor. Ahmet Rıza ve diğerleri Ermeniler’in ve diğer azınlıkların
İttihat Terakki içine alınmasını istemiyor. Prens Sabahattin buna kaşı çıkıyor.

Ancak İttihat Terakki yöneticileri Ermeni düşmanı değil. Ermeniler ile
beraber Abdülhamit’e karşı mücadele ediyorlar. Prens Sabahattin Abdülhamit’in
yeğeni. Meşrutiyet ilan edildiği zaman Kanun-i Esasi gereği açılan
Meclis-i Mebusan’da 20 tane Ermeni mebus var. Bunlar ayrılıkçılık yapıp özerklik
isteyince işte o zaman "biz yanlış yaptık" diyorlar.

İTTİHAT TERAKKİ’YE İLK TEKME ERMENİLERD’DEN

Ermenilerle uyum içerisinde olan İttihatçılar ilk tekmeyi malesef
Ermeniler’den yiyorlar. 1820’lerde Amerika’lılar misyoner getiriyorlar
Ermenileri protestan yapmak için. Küçük Ermeniler’i alıyorlar, Amerika’da
okutuyorlar ve sonra Robert Kolej ve diğer kolejlerde istihdam ediyorlar ve
milliyetçilik şuuru aşılıyorlar. Osmanlı- Türk düşmanlığının
tohumlarını atıyorlar. Ayrıca Ruslar’ın kışkırtmalarını da unutmamak
gerekiyor. 1878 Berlin Anlaşması’nda Ermeniler’i konu alan bir madde var. Bu
da Ermeniler’i teşvik ediyor ve Ermeniler 1896’da Karaköy’deki Osmanlı Bankası’nı
basıyorlar, Sultan Abdülhamit’e suikast olayına karışıyorlar ve işin
garibi Abdülhamit, Ermeniler’i affediyor. Ama Ermeni ayrılıkçıları bununla
kalmıyor, Van’da özellikle Ruslar’ın kışkırtmasıyla ayaklanıyor. Ruslar
da Ortodoks Ermeniler’i tutuyor ve böylece bir Ermeni tampon devleti kurmak
istiyor. Bunu gerçekte istemiyorlar fakat koz olarak kullanıyorlar. Bunlar Başbakanlık
Arşivi’ndeki kayıtlarda var.

TEŞKİLATI MAHSUSA ANTİ EMPERYALİST ÖRGÜT

AKFIRAT- Milletlerin boğazlaşmasının arkasında emperyalizm var.
Osmanlı’yı parçalamak amacıyla Ermeniler’i kullanıyorlar.

PROF. DR. TERZİOĞLU- Evet. Ancak ne oldu da birden bu tehcir
meselesi ortaya çıktı. Osmanlı Devleti Almanya’nın da teşvikiyle Birinci Dünya
Savaşı’na giriyor. Daha sonra Hindistan’a kadar bütün Müslüman dünyasını
birleştirme projesi ortaya çıkıyor. İttihat ve Terakki’nin iki ideali var
Panislamizm ve Turancılık. Bunları da iki fikir adamı besliyor: Ziya Gökalp
ve Ali Emiri. Bu proje ikisinin karışımı . Panislamizmi Mısır, Suriye gibi
yerleri elde tutmak amacıyla savunuyorlar. Onun için de azınlıklarla iyi geçinmeye
çalışıyorlar. İddia edildiği gibi, Enver Paşa Allahüekber dağlarında
Ruslar ile savaşırken sert kış koşulları yüzünden birçok asker donarak
telef olunca zaiyatı gidermek için Teşkilat-ı Mahsusa kurulmuyor Yani Ermeni
tehciri için değil ondan bir sene önce 1914 yılının Temmuz sonunda Ağustos
başında kuruluyor. Bunlar Arif Cemil Bey’in anılarında ve Hüsamettin Ertürk’ün
"İki Devrin Perde Arkası" isimli kitapta ayrıntılarıyla anlatılmaktadır.
Bu insanlar teşkilâtın kurucularındandır. İngiliz emperyalimine karşı bütün
İslam dünyasını harekete geçirmek için kuruluyor. Teşkilatı Mahsusa’nın
içinde idari olarak görevlendirilen Dr. Bahattin Şakir Bey meşrutiyetin ilanından
sonra hem Mekteb-i Şahane’de adli tıp hocası oluyor hem de Veliaht Yusuf İzzettin
Paşa’nın özel hekimi. O durumdayken hiçbir bakanlık almıyor fakat İttihat
ve Terakki’nin Merkez-i Umumi üyesi. Merkez-i Umumi, onu Erzurum’da örgütleme
yapmakla görevlendiriyor. Yanında Yakup Cemil Bey de var. Gözüpek bir adam.
Daha sonra Enver Paşa’yı öldürmeye teşebbüs suçundan asılıyor. Sonra
Kara Kemal var. Kara Kemal, Teşkilat-ı Mahsusanın temel direklerinden biri.
Teşkilat-ı Mahsusa’da daha sonra Atatürk’ün yaveri olacak Rusuhi Bey var, Hüsamettin
Ertürk var. Hüsamettin Ertürk, İstiklal Savaşı’nın gizli örgütü MM’i
de kurmuştur.

ARDAHAN’A HEYKELİNİN DİKİLMESİ GEREK

Bahattin Şakir Erzurum’da incelemelerde bulunuyor ve bakıyor ki oradaki
Ermeniler Erzurum’daki Rus Başkonsolosluğu’na gidip geliyorlar. Harp esnasında
bizim ordumuz hakkındaki bilgileri oraya veriyorlar. Orada iki tane Ermeni asıllı
polisle bir polis şefi bu faaliyeti yönetiyor. Bahattin Şakir Bey, merkeze
mektup yazıyor. Bazı Ermeniler’in ordu aleyhinde çalıştığını, bunların
başka yere tayinini istiyor. Almanlar da bu kararın alınmasında yardımcı
oluyorlar. Allahüekber dağlarındaki hezimetten sonra oradaki toprakları Teşkilat-ı
Mahsusa savunuyor. Hatta 31 Aralık 1914’te Rus birliklerini püskürterek
Ardahan’ı geri alıyorlar. Buraya Bahattin Şakir’in heykelinin dikilmesi lâzım.
Arif Cemil Bey, Ermeni tehciri başladıktan sonra bizim orada misyonumuz bitti
diyor ve ayrılıyorlar. Bahattin Şakir İstanbul’a dönüyor. Çünki hala Tıbbiye
Mekteb-i Şahane’de adli tıp profösörü aynı zamanda saray hekimi.

TEHCİR KAVRAMI İŞGALDEN SONRA

Ancak Bahattin Şakir Bey bu faaliyetlerinden dolayı Ermeniler tarafından
mimleniyor. 24 Nisan 1915’te Dahiliye Nazırı Talât Paşa, Ermeni tehciriyle
ilgili kanunu Meclis-i Vükela’dan geçiriyor. Bu kanunda tehcir değil iskân
kavramına vurgu yapılıyor. Tehcir sınır dışına çıkarmadır. Tehcir
kelimesi daha sonra Damat Ferit Paşa zamanında, İşgal İstanbul’unda Divan-ı
Harb-i Örfi kurulup İttihatçılar yargılanırken kullanılmıştır.

Talât Paşa, o zamanki Türk düşmanı ve Ermeni dostu Amerikan Elçisi
Morganteau’ya bir teklifte bulunuyor: "İstiyorsanız bizdeki 500 bin
Ermeni’yi size verelim vapurlarla götürün" diyor. Büyükelçi sevinerek
kabul ediyor fakat daha sonra Amerikalılar hesap yapıyor ve çok pahalıya mâl
olacağını görüyorlar ve vazgeçiyorlar. Eğer Talât Paşa bu insanları öldürmek
istese bu teklifi yapar mıydı? Başka bir konu daha var: Talât Paşa Erzurum
Mebusu olan Ermeni vatandaşını çağırıyor "Doğu cephesinde sizin
vatandaşlar bize karşı Ruslarla birlikte halkımızı katlediyor, yapmayın
bunu" diyor. Sonra Enver ve Talât Paşa Ermeni Patriğini çağırıp uyarıyorlar.
Bunlardan bir sonuç çıkmayınca harekete geçiliyor.

AMERİKAN MİSYONER OKULLARININ İŞLEVİ

İsmet İnönü o zaman Erkân-ı Harbiye Nezareti’nde Binbaşı rütbesinde
görev yapıyor ve onun komisyon başkanlığında bir kitap hazırlanıyor:
"Meşrutiyet öncesinde ve sonrasında Ermeni mezalimi" . Kitap
1916’da çıkıyor. Ermeni kaynakları da dahil birçok kaynak araştırılıyor
ve Ermeni’den çok Türkün öldürüldüğü ispat ediliyor bu kitapta. İlginç
bir olay, Amerika’nın Gaziantep’te kurduğu hastanenin Ermeni teröristlerinin
yatağı haline geldiği saptanıyor. Merzifon’daki hastanenin de casusluk
merkezi olarak kullanıldığı delillerle ortaya konuyor.

702 bin kişi tehcir ediliyor. Bu sırada bir kısmı çeşitli nedenlerle
yollarda ölüyorlar. Kaynaklarda tesbit edildiğine göre bunun üç nedeni
var: Tifüs, Kürtler’in intikam saldırıları , Türk askerlerinin parasını
çalmaları dolayısıyla idam edilmeleri. Nüfus sayımına göre o zaman 1.5
milyon Ermeni var. Soykırım ise neden yarısı tehcir ediliyor? İstanbul’da
hiç göç ettirilmeyen 80 binin üstünde Ermeni var.

İŞGALCİLERİN EMRİNDEKİ MAHKEME DELİL BULAMIYOR

Teşkilat-ı Mahsusanın ve Bahattin Şakir Bey’in tehcir esnasında katliam
yaptırdıklarıyla ilgili hiçbir delil yoktur. Mondros Mütarekesi’nden sonra
2 Kasım 1918’de Alman denizaltısıyla Enver, Talât, Cemal Paşalar ile
Bahattin Şakir, Dr. Nazım, Cemal Azmi Bey gibi 9 kişi Odessa’ya gidiyorlar.
Enver Paşa Kırım’da kalıyor, diğerleri Berlin’e gidiyor. İşgal
kuvvetlerinin tesiriyle kukla hükümet hemen bunlar hakkında bir tevkif müzekkeresi
kesiyor ve Alman Hükümetinden bu kişilerin geri verilmesi isteniyor. Türk
Tarih Kurumu’nda Enver Paşa’nın mektupları bulunuyor. Orada Talât Paşa’nın
22 Kasım 1918’de Berlin’den Enver Paşa’ya şifreli mektubunda "Bu sütü
bozuklar bizim hakkımızda tevkif müzekkeresi kestirmişler, Almanya’ya geldi.
Almanya Talât, Cemal ve Enver Paşa’ların kesinlikle geri verilmeyeceğini
çünki bu kararın siyasi bir karar olduğunu söyledi" diyor. Kukla hükümet
bununla da yetinmiyerek Divan-ı Harb-i Örfi kurularak İttihat ve Terakki önderlerini
yargılamaya başlıyor. Burada Bahattin Şakir Teşkilat-ı Mahsusa
faaliyetlerinden dolayı suçlanıyor fakat delil bulunamadığı söyleniyor.
Ancak 17 Nisan 1922’de Berlin’de Ermeniler tarafından öldürülüyor. Mezarı
hala Berlin’de. Bu tarihi kişiliğimizin mezarının Türkiye’ye getirilmesi
lazım.

TANER AKÇAM’IN TEK DAYANAĞI FOS ÇIKMIŞTI

AKFIRAT- Taner Akçam kitaplarında Türkler’in Ermeniler’i soykırıma
tabi tutuğunu yazarken tek dayanağı Kürt Mustafa Paşa’nın Divan-ı Harbi
Örfi kararı?

PROF. DR. TERZİOĞLU- Damat Ferit Paşa ayrıca dört tarafsız ülkeden
Danimarka, İsveç, Hollanda ve İspanya’dan ikişer hukukçu davet ediyor ve
bunların anket yaparak, Ermeni tehciri esnasında zarar görenlerin sıkıntılarını
anlatmasını ve bir uluslararası mahkemenin bu konuyla ilgili bir karar
vermesini istiyor. Bu ülkeler bu öneriyi ciddiye almıyorlar. İngilizler’in
Malta’ya sürdüğü mahkumlar arasında sadrazamlık yapmış olan Sait Halim
Paşa da vardır. Sait Halim Paşa İngilizlere eğer suçları varsa uluslarası
bir mahkemede yargılanmak istediklerini yoksa serbest bırakılmaları gerektiğini
bildirdi. İngilizler bu kişilerin Ermeni tehciriyle ilişkisini kanıtlayacak
belgeler bulamadılar. Bunun üzerine Amerika’dan kanıt istediler. Amerika’nın
Londra Büyükelçisi Gades Türkler’i suçlayacak Ermeni katliamıyla ilgili
belge bulamadıklarını İngiltere’ye bildirdi. Böylece uluslararası
mahkemeyi açamadılar.

Kürt Mustafa Paşa’nın aldığı kararların nasıl parayla satın alınmış
şahitlerle yapıldığını, işgal kuvvetlerinin baskısını, Hüsamettin Ertürk
"İki Devrin Perde Arkası" isimli kitabında anlatmaktadır. Kitapta
Kürt Mustafa Paşa’nın daha önce Teşkilat-ı Mahsusa’ya girmek için başvurduğu
da yazılı. Hüsamettin Ertürk de bu bilgiyi Kürt Mustafa Paşa’nın yüzüne
karşı söyleyince serbest kalmıştır.

BAHATTİN ŞAKİR, 31 MART’TA DA HEDEFDE

AKFIRAT– Ahmet Altan’ın "İsyan Günlerinde Aşk" kitabında
31 Mart gerici isyanının aslında, irtica tehlikesi kullanılarak yapılmış
bir askeri darbe olduğunu ileri sürüyor.Ahmet Altan’ın da düşmanı İttihat
ve Terakki. 28 Şubat, 31 Mart’ın aynen tekrarlanmasıdır diyorlar.

PROF. DR. TERZİOĞLU- Tamamen yanlış. Ben hayretle karşılıyorum.
Bunun gerici harekât olduğunu kanıtlayan iki delil var: İttihat ve Terakki
Meşrutiyet’i geri getirmiş ve Kanun-i Esasi’nin kaldırılmasından 30 sene
sonra Kanun-i Esasi’yi tekrar yürürlüğe koyuyor, Meclis-i Mebusan’ı açıyor
ama iktidardaki Kâmil Paşa hükümetinde tek bir İttihatçı yok. Yalnız İttihat
ve Terakki’nin eski başkanı Ahmet Rıza Bey Meclisi Mebusan’ın Başkanı seçilmiş.
Bu durum siyas boşluk doğuruyor. Gericiler bu siyasal boşluktan yararlanıyor.
Gerici basın, özellikle Volkan gazetesi eski düzenin aleyinde sürekli yayınlar
yapıyor. Alaylı askerler hükümet tarafından emekli edilip yerine mektepli
zabitler gelince cahil askerlere irticai kuvvetler diyor ki "bakın bunlar
müslüman askerleri ordudan attı, bunlar dinsizlik getiriyor". Bunun
sonucu alaylı askerler ayaklanarak Meclis-i Mebusanı basıyor ve şu muhtırayı
veriyor:

1- Hüseyin Hilmi Paşa hükümeti istifa etmeli
2- Volkan gazetesinin işaret ettiği 5 kişi sınır dışı edilmeli (Ahmet Rıza,
Hüseyin Cahit Yalçın, Talat Bey, Hilmi Bey, Bahattin Şakir)
3- Şeriat hükümleri hakim kılınmalı
4- Emekli edilen subaylar yerlerine dönmeli
5- Ayaklanmayı gerçekleştirenler cezalandırılmamalı.

Bu muhtırayı incelediğimizde ayaklanmanın niteliği anlaşılacaktır.
Daha sonra Mahmut Şevket Paşa kumandasındaki Hareket Ordusu İstanbul’a
giriyor ve isyancılar cezalandırılıyor, daha sonra Abdülhamit tahtından
indirilerek yerine Mehmet Reşat getiriliyor. Bu olayın İttihatçılar tarafından
tezgâhlandığını söylemek abes olur. Çünki Ahmet Rıza Bey hatıralarında
bu olayın İttihat ve Terakki’nın aleyhine olduğunu, iktidara gelmeye mecbur
kaldıklarını belirtmektedir.

AKFIRAT- Çok teşekkür ederiz.

Yorumlar kapatıldı.