İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bir İttihatçı’nın Kaleminden Portreler – Hüseyin Cahit Yalçın: Tanıdıklarım

Gazeteci, yazar ve siyaset adamı Hüseyin Cahit Yalçın’ın 1936 yılında Yedigün dergisinde tefrika edilen ve 2001 Ağustosu’nda Yapı Kredi Yayınları tarafından basılan ‘Tanıdıklarım’ adlı portreler kitabı, 20. yüzyıl başlarında, İkinci Meşrutiyet’in ilanı edildiği dönemin siyasi gelişmelerine ve İttihat ve Terakki Partisi’nin yönetici grubunun siyasi/fikri faaliyetlerine ışık tutuyor. Kendisi de bir İttihatçı olan Yalçın, yakından tanık olduğu birtakım tarihi olayların siyasi analizlerine de giriyor portrelerinde…

Hüseyin
Cahit Yalçın (1975-1957)

Gazeteci, yazar, siyaset adamı.
1908’de II. Meşrutiyet’in ilanı ile edebiyatı bıraktı ve politikaya
girdi. Ağustos 1908’de Tevfik Fikret ve Hüseyin Kâzım ile birlikte Tanin gazetesini kurdu, İttihat ve Terakki’nin siyasi alanda bir
nevi kalemşoru oldu. Aynı yıl, İstanbul milletvekili seçildi. 1911’de Düyun-ı
Umumiye Dayinler vekili oldu. 1913’ten sonra İttihat ve Terakki’yi eleştirmeye
başladı. Haziran
1919’da Malta’ya sürüldü. 1922’de Tanin’i yeniden çıkarmaya başladı.
Hükümete yönelttiği ağır eleştiriler ve eski İttihatçıları savunması
dolayısıyla 1923’te İstiklal Mahkemesi’nde yargılandı. 1925’te müebbet
sürgün cezası ile Çorum’a gönderildi. Bu tarihten sonra, Atatürk’ün
ölümün kadar politikanın dışında kaldı.

1933’te Akşam gazetesinde yazılar yazmaya ve
Türk kültür hayatının önemli yayın organlarından biri olan Fikir Hareketleri dergisini yayımlamaya başladı. Atatürk’ün
ölümünden sonra, İsmet İnönü’nün teklifiyle tekrar politikaya döndü.
1939-54 yılları arasında Çankırı, İstanbul ve Kars milletvekilliği yaptı.

Cemil
Koçak’ın Kaleme Aldığı ‘Hüseyin Cahit Yalçın ve Portreleri Üzerine
Bazı Notlar’dan Birkaç Alıntı

‘…
Elinizdeki metin, 1936 yılında Yedigün dergisinin değişik sayılarında
tefrika edilmiştir. … Toplam 39 tefrikada 34 portre ile karşı karşıyayız.
Bazılarını sadece ismen biliyoruz, bazılarını bir hayli yakından tanıyoruz.
Ama Yalçın’ın satırlarını okuyunca, hepsini (yeniden) canlandırmak mümkün…
(s.10)

… Enver
Paşa için yazılanlarla kıyas edildiğinde, Yalçın’ın Talât Paşa’ya
olan yakınlığı hemen görülür. Okuyucu, Harb-i Umûmi’de Ermeni tehciri
konusunda, Dahiliye Nazırı Talât Paşa’nın misyonu ve genel olarak Ermeni
tehciri konusunda, Yalçın’ın yazdıklarından, dikkatlı bir metin analizi
yapmayı başarabilirse, kendisine belirgin ipuçları sağlayabilir. (s. 10)

… Ama
Bahattin Şakir için yazılanlar bir hayli dikkat çekicidir. Bu ittihatçı
‘Jakoben’in Ermeni tehcirindeki misyonunu yazar şöyle tasvir ediyor:
‘Tehcir işinde Bahattin Şakir’in rolü nedir’ En husûsi toplantılarımızda
bile bu mesele tasrih edilmemiştir, aydınlanmamıştır. Açık, kati bir
kanaatim yok, fakat başka meseleler konuşulurken, ağızdan çıkmış bir
kelimeden, sızmış bir fikirden, zapt edilememiş jestlerden, hasılı gözle
görülmeyen, fakat insanda bir şüphe uyandıran ince ve hafif delillerden,
bende kuvvetle peyda olan zanna göre, tehcir işinin en büyük amili ve haliki
odur. Yalnız başına Şark vilayetlerini dolaşarak zemin hazırladığını,
esası kararlaştırdığını ve şahsi kanaatlerini tatbike çalışırken,
haiz olduğu mevki dolayısayla, emirlerinin Merkezi Umumî ve hükümet
emirleri diye telakki olunduğunu ve nihayet hükümetteki bazı nafiz arkadaşlarını
da sürüklediğini kuvvetle zannediyorum. Onun için, bir gün Bahattin Şakir’in
hatırasını ihya etmek lazım gelirse, onun heykeline Şark vilayetleri göğüslerini
minnetle açacaklardır.’ (s. 13)

Bahattin
Şakir

… Ya
Kozmidi Efendi hakkında yazılanlar…
Yalçın, son portreleri ile, II. Meşrûtiyet döneminde
şekillenmesini büyük ölçüde tamamlayan İttihat ve Terakki’nin Türk milliyetçiliğini neredeyse gözümüze sokuyor. Rum
mebusların milliyetçi açıdan kaleme alınmış portreleri, Türk milliyetçi
ideolojisinin belirgin köşe taşlarını hatırlamamıza vesile olacaktır.
(s. 15)’

TANIDIKLARIM

Hüseyin
Cahit’in kaleminden Talât Paşa, Tehcir, (Krikor) Zohrab ve Vartakes Efendi


Anadolu’da kurulan milli hükümet en zor dakikaları içinde bile, ecnebi bir
diyara götürülerek hapsedilen vatandaşlarını unutmamış ve devamlı teşebbüsler
neticesinde bizleri Malta’dan tahlise muvaffak olmuştu. Bu haber 18 Mart
1921’de bize tebliğ eğildi. Biraz sonra, ikinci bir telgraf haberi, duyduğumuz
saadeti berbat etti. Ermeniler Berlin sokaklarında Talât’ı vurmuşlardı…

Çok
zeki, azimli bakışlarıyla, hayat fışkıran canlı gözleriyle Talât gözümün
önüne geldi. Bütün
mazi bir an içinde hayalimden geçti. Bu vatanın hayır ve selâmeti için ta
istibdat zamanından başlayarak o kadar uğraşmış, bütün hayatını hep bu
emele vermiş olan Talât şimdi bir Türk vatandaşının kurşunuyla ecnebi
bir memlekette ayaklar altına yuvarlanmıştı…

O, böyle
bir âkıbete muntazırdı. Duyduğum acı içinde ufacık bir teselli noktası
varsa, Talât’ın vatan hakkında ümitsiz olarak gözlerini kapamamış olduğunu
düşünmekti. Bir mülteci sıfatıyla, hüviyetini gizleyerek sığındığı
Avrupa’da bile bütün faaliyetini, memlekete faydalı olabilmek gayesine
hasreden Talât, Anadolu’da doğan Türk hürriyet ve istiklal güneşini
uzaktan görmüş ve içinde bir ümit ve saadet ra’şesi hissetmiş olacaktır.

Ermeni
komiteleri intikamlarını almış sayılabilirlerdi. Yalnız, Ermeni tehcirini
düşünüp yapanlar, bununla Türkiye’yi kurtarmış oldukları halde,
tehcirden mesul addettikleri kimseleri öldüren Ermeniler eski hülyalarını
diriltemediler. Onların gördükleri iş, âdi bir cinayetti, lüzumsuz bir kan
dökmeden ibaret kaldı.

Ermeni
tehcirini yapanlar her türlü şahsi kin, nefret, intikam mülahazalarının üstüne
yükselmişler, kalplerinden gelen insani hisleri bile susturacak kadar müthiş
bir azim ve irade kuvveti göstermişler ve yalnız Türkün yaşaması idealine
tapmışlardı. Onları temizleyen, yükselten, insan selleri içinden sıyırıp
çıkaran işte budur.

Bir
Ermeni tehciri fikri iptida hangi dimağda doğdu ve Talât’ın onda rolü
nedir’ Bir sabah, erkenden, evime bir misafir geldi. Bu, yaşlıca bir kadındı:
Zöhrab’ın zevcesi. Beni tanımazdı. Fakat, düştüğü heyecan ve korku içinde
bir yardım istemeye koşmuştu. Zöhrab’ı almışlar, Diyabekir’e, divan-ı
harbe gönderiyorlardı. Anadolu Ermeni tehcirine ait ilk hikâyeler İstanbul’a
yeni aksetmeye başlamıştı. Kadın, Zöhrab’ın Anadolu’ya sevk
edilmemesini Talât Paşa’dan rica için beni tavsit etmek istiyordu.

Beraber
sadrazamın evine gittik. Uykudan uyandı ve gecelik entarisiniyle yanımıza
geldi. Zöhrab’ın zekâsını takdir eden ve onu çok sempatik bulan Talât
Paşa ehemmiyetsiz bir zabıta vakası dinler gibi, hâdiseyi âdeta lâkaydane
telakki etti. Kadını, soğukkanlılıkla teskin ve teselliye çalıştı.
Merak etmemesini, ehemmiyetsiz ve ufak bir tahkikat mevzu-u bahis olmak lazım
geldiğini anlattı ve bizi savdı. Diyarbekir’e giden Zöhrab bir daha geri dönmedi.

Tehcir işinin
mahiyeti ve mürettipleri bizim için daima bir sır olarak kaldı. Bu mesele
hakkındaki sualler daima müphem cevaplarla karşılandı ve meselenin mürettep
olmadığı hakkında teminatlar tekrar edildi. Herhalde bu müthiş kararı
verebilmek için çelik gibi bir irade bile hafif gelir… (s 45-47)


Bir sabah, çok erkenden, Talât daha gecelik entarisiyle kahvesini içerken,
bir ziyaretçi geldiğini haber verdiler. Bu, Taşnakların meşhur komitacısı
Mebus Vartakes idi. Pek cesur ve hiçbir şeyden yılmaz diye bilinen bu haşin
komitacı o sabah çok endişeli görünüyordu.

Ziyaretinin
sebebini Talât’a anlattı: Ermeni komitalarına mensup şefleri toplayacaklar
diye bir şayia çıkmıştı. Ermeni mahafilinde büyük bir heyecan vardı.
Bunun aslı olup olmadığını soruyor ve kendisi için bir tehlike melhuz olup
olmadığını anlamak istiyordu.

Umumi
Harp içinde idik. Cephe arkasındaki Ermenilerin hıyaneti hükümeti çok zor
bir vaziyet içinde bırakmış, askeri harekâtın emniyetini tehlikeye atmıştı.

Vartakes’in
telaşlı sözlerini derin bir haz ve sükûnet içinde dinleyen Talât, beklediği
dakikanın hulûl etmiş olduğunu görmekten doğan bir zevk ile, sakin sakin
cevap verdi:

Krikor
Zohrab

‘ Şimdi
nöbet bizim, Vartakes, dedi. Biliyorsunuz ya, bana nasıl kan kusturmuştunuz’
Biliyorsunuz ya, bu memleketin başına nasıl bir bela açmıştınız’

Talât,
Balkan harbinden sonra şark hududundaki vilayeletlerde sakin Ermeniler lehinde
Rus çarlığının müdahalesini ima ediyordu. Rusya, Ermenistan vilâyetlerinde
ıslahat icrası teklifini ileriye sürmüş, koskoca Türk topraklarını o
muhayyel Ermenistan hudutlarına ilave ederek kendisine kolayca yutulacak bir
lokma hazırlamaya kalkmıştı.

Talât,
Ermeni komitalarının teşvik ve teşci ettikleri, büyük bir saadetle karşıladıkları
bu teşebbüs üzerine hükümetin duyduğu ıstırapları, Vartakes’e hatırlattıktan
sonra:


Politika bu, Vartakes, dedi. Sıra ile. Şimdi kuvvet bizde. Türklüğün
menfaati neyi icap ediyorsa biz de onu yapacağız.

Vartakes fena halde sarsıldı:

‘ Aman Talât, kıyma bana, dedi. Bu
kadar dostluğumuz var,

Mukadderatın
azameti altında dimdik kesilmiş olan Talât kalbinden bütün fani insanlık
hislerini sökmüş gibi, âdeta mahzunane, cevap verdi:

‘ Bu, memleket meselesi Vartakes.
Bunda şahsî münasebetin ve dostluğun yeri yok. Bunu sen, takdir edersin.

‘Fakat Talât, ben şimdi eski
Vartakes değilim. Evlendim. Karım var, çocuğum var. Onlara acı. Benim için
bir tehlike melhuz ise, söyle bana, gideyim buradan.

Talât, ufak bir tereddüt dakikası geçirdi.
Ruhunda samimi bir mücadele, bir fırtına kopmuştu. Nihayet,
merhamet ve insanlık hisleri galebe çaldı:

‘ Hiç
durma, git, dedi.

Ve
Vartakes, Talât’ın ellerini öperek yanında ayrıldı.

Bilinemez,
ne gibi tesirlerle Vartakes bir türlü İstanbul’dan ayrılamadı. Belki de
bir blöf karşısında kaldığına hükmetmişti. Talât’ın ihtarına
ehemmiyet vermemeyi, ulüvvü cenabına inanmamayı hayatıyla ödedi… (s.
49-50)

Bedros Hallacyan

Cemal
Paşa

… Cemal
Paşa’nın tedbirlerinden ve icraatından şahsen zarar görenler tabii ki
ondan memnun değildiler. Fakat zannederim ki onlar da karşılarında mert, açık
ve aynı zamanda nazik bir siyasi hasım bulduklarını teslim ederler. Bütün
zevahire rağmen onda merhabet hissi köklü surette vardı.

Büyük
harp içinde idi. Artık işler intizamını pek kaybetmişti. Orduda firariler
artıyor, divan-ı harplerin idam kararları da tesirsiz kalıyordu. O derecede
ki nihayet bu kararlar icra edilmez olmuştu. Fakat İstanbul’daki bir divan-ı
harbin bir Ermeni askeri firarisi hakkındaki kararı icra olunacak gibi görünüyordu.
Divan-ı harpteki akrabamdan bir ihtiyat zabiti teesürler içinde bana müracaat
etti. Uykum kaçıyor, diyordu. Biz bu adamın idamına hükmettik. Herifi
asacaklar. Çünkü polis tahkikatı firarinin vaktiyle ‘muhabbet tellallığı
ile’ müştehir olduğunu ve ‘muhafaza-i hayatına bir lüzum bulunmadığını’
temin ediyordu. Harbiye Nezareti vekâletinde Cemal Paşa vardı. Meseleyi
anlattım. İdam cezasını değiştirmeye teşebbüs etti. Neticelendiremeden
Enver Paşa döndü ve hüküm tatbik ve icra olundu…

Onun
Suriye’de tehcir edilen Ermenilere karşı insani muamelesi de unutulamaz.

Talat
Paşa

Sonra, işte
bu Cemal Paşa’yı Tiflis’te Ermeni kurşunları yere sermiş denildi. Aklımın
almadığı bu cunayetin acısını, Lausanne Konferansı esnasında Sovyet
Hariciye Nazırı Çiçerin karşısında hatırladım.
Ona ilk sualim:

‘ Cemal
Paşa’yı siz öldürtmüşsünüz.

demek
oldu. Çiçerin yüzünün hiçbir çizgisi titremeden bu sualimi dinledi. Sakin
bir diplomat tavrıyla cinayeti yapanların Ermeni olduklarını ve cezalarını
bulduklarını temin etti.

İnanmayan
Tiflis’e gidip tahkikat yapabilirdi! (s.
53-54)

Tanıdıklarım
‘da yer alan portreler

  • Enver Paşa
  • Talât Paşa
  • Cemal Paşa
  • Ziya Gökalp
  • Ahmet Rıza Bey
  • Mithat Şükrü
  • Sait Halim Paşa
  • Küçük Sait Paşa
  • Hüseyin Hilmi Paşa
  • Bahattin Şakir
  • Hacı Âdil Bey
  • Ubeydullah Efendi
  • Ömer Naci
  • Halil Bey
  • Lûtfi Fikri
  • Karasu (Emmanuel Carasso) Efendi
  • Ağaoğlu Ahmet
  • Ahmet Nesimi
  • Babanzade İsmail Hakkı
  • Salâh Cimcoz
  • Buşo ve Gümücüneli İsmail
  • Bolu Mebusu Habib Bey
  • Seyid Bey
  • Kozmidi
  • Tokat Mebusu İsmail Paşa
  • İsmail Hakkı Paşa
  • Musa Kâzım Efendi
  • Hallacyan (Bedros) Efendi
  • Emrullah Efendi
  • Şükrü Kaya
  • İlk Meclisten Bazı Simalar
  • İkinci Wilhelm

Bu kitabı IDEEFIXE’den online satın alabilirsiniz…


Bu kitabı listeme ekle



Tanıdıklarım
,
Hüseyin Cahit Yalçın
Yapı Kredi Yayınları / Edebiyat Dizisi

Hüseyin Cahit Yalçın’ın kaleminden İttihat-Terakki erkanı; Enver Paşa, Talat Paşa, Cemal Paşa, Mithat Şükrü, Ubeydullah Efendi, Ömer Naci ve diğerleri… 1936 yılında haftalık Yedigün’de tefrika edilen Tanıdıklarım ilk kez kitaplaşıyor. Hüseyin Cahit Yalçın’ın bizzat tanık olduğu olaylar ve tahlillerle tanıttığı şahsiyetlerin birçoğunu sadece ismen biliyoruz. Dönemin dergilerinden derlenen fotoğraf ve karikatürler portreleri daha belirginleştiriyor…

“Osmanlı İmparatorluğu’nun Nafia Nazırı Hallacyan, ilk icraatı arasında, en ateşli milliyetçilere bile parmak ısırttı. Haydarpaşa’da bir küşat resmi yapılıyordu. Alman direktör Kauç, vükeladan, rüfekadan, yerliden ve ecnebiden mürekkep büyük bir heyet huzurunda nutkunu okumak üzere ayağa kalktı. Birdenbire, kulaklara, alışmadığımız, bilmediğimiz bir dil çarptı. Bu ne tuhaf Almanca idi! Hayır, herkes aldanıyordu. Bir kelime Türkçe bilmeyen nutuk söylüyordu, yani elindeki kağıttan okuyordu! Gözlerim Hallacyan’a gitti.

– Monşer, bu herifler Osmanlı topraklarında bulunuyorlar, burada çalışıp para kazanıyorlar. Bir resmi küşatta resmi nutuk Türkçe olmak lazım değil mi? Türkçe’den başka bir söz söyletmem, hepinizi berbat ederim, dedim. Nutku Almanca harflerle yazdırttım, Türkçe okuttum!”
(Arka Kapak)

Yorumlar kapatıldı.