İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

AB’ye Girişte, Türkiye Hızla Geri Sayıyor

BIA’ya demeç veren AB Genişleme uzmanı Cengiz AKTAR: “Türkiye’de Avrupa Birliği’ne girmeyi istemeyen gruplar var. Bir kısmı “alakartçı”. Avrupa “fiks menü” ama, onlar bunu bir türlü kabul etmiyorlar. Onların ortaya koyduğu çeşitli şartlara ben “Ankara Kriterleri” diyorum.”

Avrupa Birliği Genişleme Süreci uzmanı Cengiz Aktar, yeni yayınlanan Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nu bianet için değerlendirdi.

Cengiz Aktar, “Türkiye, kendi kendine elini kolunu bağlamış durumda. Siyasi kriterde adım atamadığı sürece, Avrupa Birliği adaylığında da ilerleme kaydedemez. Hem diğer adaylara oranla geriliyor, hem de Avrupa Birliği dinamiğinden tam anlamıyla yararlanma fırsatından kendisini men ediyor” diyor.

Avrupa Birliği konusunda Açık Radyo ve NTV’de program yapan, Galatasaray Üniversitesi’nde, Avrupa Genişleme Süreci konusunda ders veren Cengiz Aktar Bianet’in sorularını şöyle yanıtladı:

“Avrupa Birliği İlerleme Raporu” nedir?

İlerleme raporu, 13 adayın yıllık üyelik yolunda attıkları, atamadıkları adımları; gerçekleştirdiklerini ve gerçekleştiremediklerini anlatan; gerçekleştiremediklerini nasıl gerçekleştirmeleri gerektiği konusunda son derece ayrıntılı bilgiler veren bir belgedir. Bir çeşit yıllık karne denebilir.

Rapor, yıldan yıla yayınlanır. Aday ülkenin durumunu karşılaştırmalı inceleme imkanı verir. Bu rapora bakarak, bir yıl boyunca neler olduğunu veya olmadığını söyleyebilirsiniz. Giderek uzmanlaşan, mükemmelleşen bir rapordur. Birey ve toplum hayatının her vechesini ele alır. Birey ve toplum hayatını a’dan z’ye ilgilendiren bütün konularda bilgi veren, fotoğraf çeken bir metindir. Bu rapor, Türkiye için 4. kez yayınlandı.

Bu raporun içinde neler var?

Raporda bilmediğimiz hiçbir şey yok. Ancak, bilip de görmezden geldiğimiz bir sürü şey var. Unuttuğumuz mevzi gelişmeler var. Özellikle bu yılki rapor, çok ayrıntılı ve diğer adayların raporlarından farklı olarak bir ulusal program ve katılım ortaklığı karşılaştırması yapıyor.

Rapor kabaca üç bölüme ayrılıyor: Genel giriş, Kopenhag kriterleri (üyelik kriterleri) ve Ulusal Program-Katılım Ortaklığı karşılaştırması.

Türkiye ile ilgili genel değerlendirme bölümü, genel giriş bölümünde yer alıyor. Bu değerlendirmede, herhangi bir konuda çıkan herhangi bir yasanın, genellikle müktesebatla uyumlu olmadığı belirtiliyor. Uyum çalışmaları için, her konuda ve her müktesebat ana başlığında bir takvim ve bir mantıksal sıraya ihtiyaç duyulduğu açıklanıyor. Müktesebatın tam olarak anlaşılmadığının altı çiziliyor. Ayrıca, müktesebatı uygulayacak ve denetleyecek olanların eğitiminin eksik ve zayıf olduğu vurgulanıyor.

Ulusal Program-Katılım Ortaklığı karşılaştırmasında, ulusal program ile katılım ortaklığı arasında tam örtüşme olmadığının altı çiziliyor. Kültürel haklar konusunda görüş bildiriliyor. Köken farkı gözetilmeksizin tüm vatandaşların kültürel haklarından yararlanamadıkları belirtiliyor; bu yolda ulusal programda bir taahhüt olmadığı söyleniyor. İlerleme raporu, programın dilinin açık olmadığını ve verilen taahhütlerin belirli olmadığını söylüyor. 2001 yılı önceliklerinin çok küçük bir bölümünün gerçekleştirdiği belirtiliyor.

Kopenhag kriterleri ise, siyasi kriter, ekonomik kriter ve müktesebat uyumu olarak üç ayrı bölümde inceleniyor.

Siyasi kriterde; “bazı ilerlemelere rağmen Türkiye Kopenhag siyasi kriterinin yükümlülüklerini yerine getirmiyor” deniliyor.

Ekonomik kriterde; yanlış işleyen bir pazar ekonomisiyle ve ekonomik krizle boğuşan Türkiye’nin, diğer yıllara ve diğer adaylara oranla geriye gittiği belirtiliyor. Bazı adaylara göre, ekonomik alan üstünlüğü bulunan Türkiye’nin bu üstünlüğü yitirdiği vurgulanıyor.

Müktesebat uyumunda ise, 29 ana başlık tek tek ele alınıyor. Gümrük Birliği kapsamına giren ana başlıklar “rekabet politikası, gümrükler ve malların serbest dolaşımı” konularında ciddi ve olumlu gelişmeler sağlandığı belirtiliyor. Ama, diğer ana başlıklarda yani geriye kalan 26 ana başlıkta kullanılan ilerlemeler “ilerleme olmamıştır” ya da “çok az ilerleme olmuştur” şeklinde. Bunlar arasında, “enerji politikaları, telekomünikasyon, şirketler hukuku, ekonomik ve parasal birlik” ana başlıklarında müspet adımların atıldığı söyleniyor.

Sonuç olarak, raporda söylenen nedir?

Raporda, Avrupa Birliği Komisyonu, Avrupa Birliği Konseyi’ne Türkiye’nin adaylık süreciyle ilgili görüşlerini aktarıyor. Sonuçta, Türkiye’nin diğer 12 aday ülke gibi atılım müzakerelerine ve bu müzakerelerin ilk ayağı olan tarama sürecine başlamasını tavsiye etmiyor. Bunun gerekçesi siyasi kriterdeki yetersizlik olarak gösteriliyor. Buna karşılık, Türkiye’nin tarama sürecinin hazırlığı için daha somut çalışmalar yapması gerektiğini söylüyor.

Peki bu konuda sizin yorumunuz nedir?

Türkiye, kendi kendine elini kolunu bağlamış durumda. Siyasi kriterde adım atamadığı sürece, Avrupa Birliği adaylığında da ilerleme kaydedemez. Hem diğer adaylara oranla geriliyor, hem de Avrupa Birliği dinamiğinden tam anlamıyla yararlanma fırsatından kendisini men ediyor.

Bütün bunları, Avrupa Birliği’ne giriş sürecinde muazzam bir zaman kaybı olarak değerlendirebiliriz. Avrupa Birliği, 2004 yılında yeni üyeler kabul edecek. Bu oluşuma Kıbrıs’ı; Ada’nın tümünü temsil eden Kıbrıs Cumhuriyeti’ni de dahil edersek, Türkiye bu yeni oluşumun dışında kalmak üzere hızla geriye gidiyor.

Türkiye siyasi kriterlerdeki uyumu gerçekleştirebilir mi?

Eğer isterse. Siyasi kriterdeki uyumu çok kısa sürede ve hiçbir maddi bedel ödemeksizin gerçekleştirebilir. Bu gerçekleştikten sadece bir ay sonra da üyelik müzakerelerine başlayabilir. Bunu sadece istemek gerekiyor. Tabii, cesaret ve güçlü bir siyasi irade de gerekiyor.

Bu sözlerden, bazı kişi ve grupların Avrupa Birliği’ne girmeyi istemediğini anlayabilir miyiz?

Onların kim oldukları belli. Böyle bir magma, şekil değiştiren, bin dereden su getiren bir magma var. Onlar, Avrupa Birliği’ne girmeyi istemiyorlar. Bu ülkeyi hükümet yönetiyor. Hükümet içinde Demokratik Sol Parti’nin, Milliyetçi Hareket Partisi’nin istekli olduğu söylenemez. Sadece Anavatan Partisi’nin istekli bir yaklaşımı var. O da, Mesut Yılmaz’ın ağzından. Mesut Yılmaz ise, Avrupa Birliği ile ilgili doğru mesajlar vermeye yeni yeni başladı. Muhalefete bakarsak, muhalefetin hükümetten de geride olduğunu görüyoruz. İstekli değiller.

Siyasi kadroların, İslami kesimin, bürokratların meseleyi tam olarak anladığını sanmıyorum. Onlar da “alakartçı” Avrupacı. Avrupa “fiks menü” ama, onlar bunu bir türlü kabul etmiyorlar. “Avrupa Birliği’ne üye oluruz ama, şurası şöyle olsun, burası böyle olsun” diyorlar. Ben buna “Ankara Kriterleri” diyorum.

Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmemesi, üyelikten vazgeçmesi ya da girememesi söz konusu olabilir mi?

Türkiye’nin böyle bir lüksü yok. Türkiye, beyin ve sermaye ihraç etmeye başladı. Bu ülke boşalıyor ve bu da ülkenin hayrına değil. Türkiye, Avrupa Birliği’nin dinamiğinden yararlanamıyor. Adaylık hakkını Türkiye’nin elinden almazlar ama, zaten Türkiye’nin adaylığı aman aman öncelikli değil Avrupa açısından. Tehlikesi, bunun böyle yalap şap bir adaylık olarak sürmesi.

Diğer aday ülkelerde hazırlık ve katılım müzakereleri artık beraber gidiyor. Bu, aday ülkeler açısından çok önemli. Örneğin, Bulgaristan ve Romanya da üyeliğe hazır değiller ama, hazırlık ve müzakereleri birlikte yürüttüklerinden bütün sistemden sonuna kadar yararlanıyorlar. Türkiye, hala o sistemin dışında. Çünkü, müzakere edemiyor. Bu büyük bir handikap.

Avrupa Birliği üyeliği, sadece bürokrasinin işi değil. Bu, tüm Türkiye’nin, bütün vatandaşların işi. Meseleye, herkesin sahip çıkması gerekir.

Not: Türkiye’nin Katılım Yönünde İlerlemesine İlişkin Komisyon Düzenli Raporuna adresinden ulaşılabilir.

Yorumlar kapatıldı.