İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Radikal 2: Müziğin iki dervişi buluşunca

Djivan Gasparyan ve Erkan Oğur geçen yaz caz festivalinde Açıkhava’daydı.


ORHAN KAHYAOĞLU
Müzik dünyasının ünlü duduk ustası Djivan Gasparyan’ın 2000 yılının İstanbul Caz Festivali’nde, Andreas Vollenwieder’in konserinde konuk sanatçı olarak katıldığı günlerde, ilginç bir duyum almıştık. Gasparyan, nevi şahsına münhasır, virtüöz müzisyenimiz Erkan Oğur’la tanıştırılmıştı. Gerçi bu diyalog, sanatçıların albümleri düzeyinde Kalan Müzik tarafından gerçekleştirilmişti. Ancak yüz yüze ilk kez geliyorlardı. Müzik dünyasının bu iki ‘gönül adamı’ kısa süre içinde stüdyo kayıtlarına başlamışlardı bile. Bu süreçle ilgili haberler inanılmaz biçimde heyecanlandırmıştı bizleri. Çünkü en başta, müzisyenlerin biri Ermenistanlı, diğeri Türkiyeliydi. Aşırı milliyetçi eğilimler yoluyla, iki ülke arasında uzun yıllardan beri yaşanan politik kızıştırmalar ve yaratılan gerginliğe, bir alternatifti bu duygu yüklü buluşma. Çünkü, barış yanlısı ve dünyalı iki müzisyendi onlar.
İkili İstanbul’da sessizce kayıtlarını yaptı. Bu yılın 1 Ağustos günüyse birlikte Açıkhava’da sahne aldılar.

Oğur ve Gasparyan’ın buluşmasından, ortaya, Türkiye’de örneğine nadir rastlanabilecek bir albüm çıktı. Yapıt, duygudaşlığı, kardeşliği çoktan aşmış. Reel dünyanın, politikanın çirkinliklerinden sıyrılmak değil, tamamen ‘kopmuşlar’ sanki. İki sanatçının buluşmasından tek bir yürek çıkmış ortaya. İkisi de kendi müziklerinde derinleştikçe derinleşmişler. Ortaya, büyüleyici bir yürek ortaklığı çıkmış. Belki bundan, albümün adına yürek, kalp, gönül, dil anlamına gelen “Fuad” adını koymuşlar. Oğur, ‘Fuad’ sözcüğünü kendi yazı diliyle; tanımlamaya, açımlamaya çalışmış CD’nin kitapçığında. Metinden, müzisyenin, şahsına münhasır bir mistik inanç ve varoluş biçimini şekillendirme çabasında olduğu açıkça sezinleniyor. Oğur’un Türkiye’de çıkan ilk solo albümü “Bir Ömürlük Misafir”de oluşturmaya başladığı mistik yanı; Okan Murat Öztürk’le yaptığı duo albüme koyduğu “Hiç” adıyla şimdi anlamını buluyor. “Hiç” onun dünyasında ulaştığı merhalelerden biriydi herhalde. Gasparyan’la beraber çıkardığı “Fuad”sa, sahipleneceği inancın son aşaması gibi. Gasparyan da Oğur gibi, değindiğimiz türden bir tasavvufi inanca eğilimli ki, onun bu albümde seçtiği parçalar da, aynı türden bir mistik tavrı, gönül adamlığını yansıtıyor.

Albüm, bilinen ‘Yemen’ türküsünün değişik bir yorumuyla başlıyor. Oğur’un perdesiz klasik gitar ve kopuzuyla yarattığı yepyeni tınıların yanında, bu türküyü söyleyiş biçim ve gerideki diğer sesler sufi bir atmosfere taşıyor insanı. Kopuzdan çıkan tınılar tam anlamıyla kuşatıyor dinleyeni. Gasparyan’ın duduk’uysa bu ruhaniliğin, melodik açıdan ayrı bir tamamlayıcısı. Bir geleneksel Ermeni türküsü olan ‘Siresi Yarisdaran’ (Sevdiğimi Elimden Aldılar) da Gasparyan’ın duduk’u ve Oğur’un gitarı, içe dönük bir hüzün dünyasına taşıyor bizi. Yoğun bir lirizmle tabii. Ardından gelen ‘Volor Molor’ (Yardan Gelen Haber) adlı ağıtsı şarkıyı Gasparyan inanılmaz bir içlilikle söylüyor. Etnik yanı kadar, müzisyenlerin doğaçlama dünyası da bu parçada öne çıkıyor. Ama, bu parçanın en çarpıcı yanı, son bölümde Oğur’un söylediği Harput merkezli bir hava. Oğur’un müzik serüveninde bir sıçrama yaşadığının somut göstergelerinden biri bu. Yine, geleneksel bir Ermeni türküsünü enstrümantal olarak dinliyoruz. Gasparyan-Oğur duygudaşlığını çok iyi yansıtan bu parçanın adı ‘Yes Pucur Yaris Pucur (Ben Küçük Yar Küçük).

İki usta tek vücut

Oğur’un, bugün, felsefi ve müzikal anlamda ulaştığı mertebeyi en iyi yansıtan bestesi, albüme adını veren “Fuad”. Kemençe, duduk ve gitar ayrı kesitlerde çalınsa da, sanki tek vücut olmuşlar, vecd içinde çalınıyorlar. Oğur’un gitarı özellikle başkalaşmış, Gasparyan daha bir mistik. Sufi müzikten açık izler taşıyan, derinlerden gelen, bir tür ayini anımsatan vokalin insan sesi ve ruhunu çok iyi yansıttığı söylenebilir. Oğur’un ‘Perde Kalktı’ adlı diğer bestesi, aynı müzik algısının bir başka uzantısı.

‘Siyah Perçemlerin Gonca Yüzlerin’ adlı türküyü yine Oğur yeni müzik vizyonuyla apayrı bir mecraya taşıyor. Kopuz’un ve duduk’un nefis solo kesitleri, bu Alevi türküsünün, değindiğimiz felsefeye eklemlenmesi gibi gözüküyor. Vurmalıların bu yeni atmosferin oluşmasında belirgin rolü var. ‘Mayrig’ (Ana) adlı Ermeni türküsünü söyleyen Gasparyan, sanki şu ana kadar enstrümanlarla biçimlenen yeni başka ruhaniliğe derinliğine nüfuz ederek; mistik, hüzünlü bir havada yorumluyor. Klasik Müzik’ten etnik ve özellikle tasavvuf müziğine kadar uzanan geniş bir müzikal spektrum var bu ağıtta.

Duduk’un yine tüm içliliği, mistisizmiyle öne çıktığı bir başka parça, enstrümantal olarak yorumlanan ‘Lorik’. Geleneksel Ermeni müziği olan bu parçanın yorumunda yöre, coğrafya gitmiş, ortaya ikilinin dünyevi; müzik algısı çıkmış. Albüm, Oğur’un üçüncü bestesi ‘Dönüş Yolu’yla noktalanıyor. Artık yüreğinin izini süren, kalbiyle varolan, onun gösterdiği yöne doğru giden bir Oğur hissedildiğini söylemiştik bu albümde.

‘Dönüş Yolu’ bu iç dünyadaki yolculuğun şimdilik bitiş cümlesi, son noktası.

Erkan Oğur-Djivan Gasparyan/Fuad/ Kalan Müzik

Yorumlar kapatıldı.