İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Etyen Mahçupyan: Soslu devlet popülizmi

Sonunda karşı koyamayacağımız taleple karşılaştık ve Afganistan’a asker göndermeyi kabul ettik. Kendi başarısızlığı yüzünden kolunu dış dünyaya kaptırmış her devletin başına böyle şeyler gelir.

Asıl acı veren iki yönlü düzeysiz bir devletçilik söylemine mahkum olunması. Birincisi hükümet kanadından yansıyor. Terörle mücadeleyi kendi kimliğinin parçası haline getirdiği söylenen Türkiye’nin Afganistan’a asker göndermemesi düşünülemezmiş. Burada herhalde bilinçli olarak yapılan iki atlama var: Taliban’ın şu ana kadar terörü kendi halkınaydı; yani eğer Taliban ‘terörist’ olduğu için vurulacaksa, bu kendi halkının meşru gördüğü bir çerçeve içinde yapılmalıydı. Oysa ABD ve şimdi onun yanında yer alacak olan Türkiye bizzat halkın vurulduğu bir savaşın içindeler. Afganistan halkını, terörden kurtarılmak üzere bombalandıklarına inandırmak herhalde epeyce güç olacak.

Ayrıca Taliban’ın dünyayı tehdit eden bir terör odağı olduğunu bir an için kabullensek bile, Türkiye’nin zımni mukayesesi gerçeğe tekabül etmiyor. Çünkü PKK terörü tamamen ulus–devlet içi bir terördü ve PKK’nın uluslararası düzene hiçbir itirazı yoktu. Dolayısıyla dünya genelinde bir terör tanımı yapmak kendimizi aldatmaktan başka bir şey değil. Bir Batılı gözüyle, yaşanan güncel rahatsızlıklar bir yana, Türkiye’deki terör ideolojik olarak hiçbir zaman bin Ladin’le aynı kategoride yer almayacak. Diğer taraftan Dışişleri Bakanımız asker göndermenin “bu savaşın İslam’a karşı olmadığı” mesajını verdiğini söylemekte. Niye ki? Sırf biz asker gönderdik diye savaşın İslami dünya nezdindeki anlamı değişecek mi? Ya bu ‘mesaj’ o çok etkin olmak istediğimiz Doğu dünyasında Türkiye’nin duyarsızlığını veya aczini ifade eden bir tavır olarak algılanırsa?

Düzeysiz devletçi söylemin tamamlayıcı versiyonu ise, soslu bir popülizmle beslenerek merkez medyanın köşelerinden damlıyor. Meğerse nihayet Ecevit kararlı bir devlet adamı gibi davranmışmış. Meğerse bizler nereden gelirse gelsin bütün terör suçlarını cezalandırmakla yükümlüymüşüz. Ve meğerse asker gönderme kararı ‘Türk ulusunun’ yüzde yüze yakın desteğine sahipmiş. Sanki hükümetin ABD isteği karşısında nasıl bocaladığını, nasıl alternatifsiz olduğunu bilmiyoruz. Sanki Türkiye halkı medya dolduruşuna gelerek sahte kimlikler kazanmaya muhtaç. Ve sanki bu halkın büyük oranda asker göndermeye karşı olduğunu idrak etmek bu denli zor. Anlaşılan devletimiz bir kez daha merkez medyanın desteğini rica etmiş durumda. Dünyanın hiçbir yerinde popülizm, devleti yücelterek yapılmaz. Popülizm devletin değil halkın nabzına göre şerbet verilmesine dayanır. Bizde ise devletin tasarrufları hayali bir halkın istekleri gibi sunuluyor ve buradan hareketle de ‘ulus’ tanımı yapılmaya cesaret edilebiliyor. Öyle ki asker gönderilmesine karşı çıkanların ‘Türk ulusu’nun içinde sayılmaması gerektiği ima edilmiş oluyor. Yani birkaç demokrat münafıkı bir yana koyacak olursak, belki de bütün bir İslami kesimin bir kez daha gayri meşru ilan edilmesine çanak hazırlanıyor.

Böylesine ucuz bir manipülasyon nasıl işlevsel olabilir? Tek bir şekilde: Gönderilen askerleri merkeze oturtan bir popülizm sayesinde. O nedenle merkez medyanın kalemleri gidenlerin ardından büyük bir duygusallığa gark olmuş gözüküyorlar. Neyse ki insanlarımız artık kimin neyi niçin yazdığını anlamaya başladı…

e.mahcupyan@zaman.com.tr

Yorumlar kapatıldı.