İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hadi Uluengin: Ahparik kahvesinde maç

RABB’ıma bin şükür, benim öyle futbolla mutbolla alakam yoktur. İçimden, laz fıkrasındaki gibi, tek bir meşin yuvarlak peşinde nefes yoran o yirmi iki adamın önüne yirmi bir tane daha top atıp, ne haliniz varsa görün demek gelir.

Fakat ben böyleyim ama Hasan Cemal değil ! Allah tez zamanda acil şifalar ihsan eylesin, onca yıldır tanıyorum, hasta Galatasaraylıdır.

Neyse, buyurdu ki, Cimbom, Lazio mu, mazio mu diye bir İtalyan klubüyle oynayacakmış ve bunu seyretmek için onu mutlaka bir kahveye götürecekmişim…

Eh, canım ciğerim bir tane Hasan Abi’m var, arzusunu emir addederim.

Ama beynim hinliğe çalıştı: ‘Söz’ dedim, ‘maçı Turan Usta’da izleyeceğiz’.

Burada açıklama getirmem gerekiyor…

* * *

EFENDİM, Turan Usta ki, Mesih’in koruyuculuğu üzerinde olsun, kendisi Diyarbakır eşrafından bir Süryanidir. Türkçe, Arapça, Kürtçe; artı Halep’teki çıraklık yıllarında Hayk ustasından öğrendiği Ermenice, hem bilumum lisanları konuşur, hem de ‘ayaklı ansiklopedi’ cinsinden muazzam bir halk bilgesidir.

Sohbetine doyum olmaz. Ayrıyeten, pek bir koyu Fenerbahçeli’dir.

Birkaç zaman önce Garo sayesinde keşfettim, İstanbul’daki tekstil mağazasını kapattıktan sonra yarı kahve – yarı lokanta bir mekan açmış.

Müşterilerin çoğunluğunu Ermeni kökenli yurttaşlar oluşturuyor. Anadolular ekseriyette ama Kumkapılı, Bağlarbaşılı, Nişancalı hemşehrilerim de uğruyor.

Eh, Sorayan lisanında ‘abi’ anlamına geldiği malumum ya, dolayısıyla ben buraya ‘ahparik kahvesi’ diyorum. Arada bir Garo’ya ‘hadi yürrü, babalık’ diye telefon ediyorum, kahkah kihkih, rakısına Dikran ve Agop’la pişpirik atıyoruz. Sonra da Turan Usta’nın kendi eliyle pişirdiği kekikli kavurmayı meze yapıp, kadehi fon dipliyoruz. Bu arada da, tabii gelsin Ayganuş fıkraları…

İşte, maçı izlemek için Hasan Cemal’i buraya götürmeye karar verdim.

* * *

DÜŞÜNÜN ki, bir; kahve – lokantadan içeriye girer girmez sol duvarda koca bir Fenerbahçe flaması ve takımın fotoğrafı var… Yandı bizim Cimbomlu !

İki; Cemal Paşa’nın torunu maçı ‘ahparik kahvesi’nde seyretsin ki, o Paşa Dede defterlerinin artık çoktan kapandığını dosta düşmana ilan edelim…

Ya ya ya, şa şa şa, ebedi kardeşlik çok yaşa !

Antrparantez şunu da ekleyeyim, normalde Cengiz Çandar’ı da bekliyoruz.

Ancak bizimkisi hasta Fenerli ya, telefonda bana demez mi ki, ‘Hasan’a söyle, onlar Roma’nın mahalle takımıyla oyalanırken biz ligde işi bitireceğiz. Kalbim Lazio’ylasa da kazaen Galatasaray kazanır diye’ gelmeyeceğim. Laf taşımak adetim yoktur. Üstelik, Cengiz’in arz-ı endam etmesi durumunda Hasan Abi’yle aralarında kan çıkması rizikosu var ki, konuyu kapattım.

Neyse, uzun lafın kısası, Hasan Abi, Garo ve ben salimen ‘ahparik kahve’ mize vasıl olduk ve eli dert görmesin, Turan Usta’nın tam ekran önünde bizler için hazırladığı ekabir masasına kurulduk. Kadehlerimiz de alestada bekliyor.

Hadi maç başlamadan şu aslan sütünü tadımlayalım ve aman Turan Usta’cım, kavurmandan bir, külbastından iki, içli köftenden de üç tabağımızı dolduralım. Cimbom’un şerefine Cemal Paşa’nın torunu bu akşam rejimi bozacak…

* * *

EŞREF Şefik üstad-ı azamı değilim, tabii ki maç falan anlatmayacağım.

Yalnız şu kadarını söyleyeyim, ilerleyen dakikalarla birlikte, bendeniz yavaş yavaş, yanında oturduğum Hasan Cemal’den uzaklaşmaya başladım.

Bin senedir tanıyorum benim Hasan Abi’m o, şu şutu kaçırdı; bu, bu pası ıskaladı derken alimallah hızını kesemez ve sırtımı yumruklamaya başlar.

İyisi mi, kavurmanın kokusuyla yetinip, kadehciğimle beraber iskemlemi yana kaydırayım ki, kendimi ‘Cemali’ saldırganlığa karşı sağlama alayım.

Bu arada, süper koyu Fenerli Haçatur Bey’le Hasan Abi, klüp başkanlarının kimliği ve parasal durumları hakkında ağız dalaşına başlamazlar mı…

Arman, Garbis, Murat, Hrant ‘gol pozisyonu var, sizin şamatanız yüzünden kaçırıyoruz’ diye çıkışıyorlar, ben de pişpirik arkadaşlarıma rezil oluyorum.

Üstelik, ilk devre bitti ki bir telefonda Okay (Gönensin), diğerinde Sedat (Ergin), ötekisinde Ufuk (Güldemir), Hasan Abi’yle maç yorumu yapıyorlar.

Ufuk da bana ‘detaylı anlat bakim, orası nasıl’ dedi. Kerata aklı sıra bunu teybe kaydedecek ve bir punduna getirip televizyonda bizi maytaba alacak.

O da bir başka canım ciğerim ama şükür kaçın kurrasıyım yer miyim, ‘geç oğlum, geç’ dedim, ‘sen o yollara giderken, ben geliyordum’…

* * *

NEYSE, galiba sonlara doğruydu, İtalyan takımı Galatasaray’a bir gol attı.

Bizim ‘ahparik kahvesi’ne de ölü sessizliği indi. Sanki ayin-i ruhani…

Hasan Abi’de surat bir karış, Garo kadehi kıracak, öbür masalarda ise bu işe pek bozulan Garbis’le Murat ceketi kaptıkları gibi mekanı terkettiler.

Diğer çocuğun adını unuttum galiba Varujan’dı, hüngür hüngür ağlamaya başlamaz mı… Anında da zır diye telefon çaldı. Aparatın ahizesinde tabii Cengiz ve ‘benim namıma Hasan’a geçmiş olsun de’ diye hinlik yapıyor. İşte bizimkilerde cenaze havası, Turan Usta’dan hep beraber çıkıp, döndük. Doğrusu ben de halime şükrettim; Eh takım makım tutmuyorum ya, hiç olmassa böyle tasalardan uzak yaşıyorum…

Yorumlar kapatıldı.