İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Lraper: Haratch Reportajı

“Haraç” (Paris) 2 ve 3 Temmuz 2001

Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob II Hazretleri:
“Belki Daha Çok İşbirliği Olabilirdi”

Son haftalarda, Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob Hazretlerinin Kilisemiz yaşamındaki güncel olaylar konusundaki bazı demeçleri ve tutumu, gerek Istanbul gerekse Diaspora’daki değişik gazetelerde münazara konusu edildi. “Gerginlik”, “İktidar mücadelesi” ve benzeri sert sözler yalın okuyucuya bir kriz yaşanıyormuş izlenimini verdi. Patrik Mesrob’un Birleşik Devletleri ziyareti Ermeni Kilisesi’nin yüksek rütbeli bir din görevlisinin bu konulardaki düşüncelerini duymamıza fırsat tanıdı. Çok yoğun programına rağmen, Patrik Hazretleri bizi 22 Haziran Cuma sabahı Amerika’nın Doğu yakası (Eçmiyadzin) Ermeni Kilisesi ruhani önderliği binasında kabul etti ve sorularımızı sevgiyle yanıtladı.

Soru: Patrik Hazretleri, ziyaretinizin amacının, depremden zarar gören Istanbul Patrikhanesi’nin onarımı için bağışta bulunan kuruluşların temsilcileriyle görüşmek olduğunu biliyoruz. Onarım işlerinin acaba hangi safhada olduğunu ve toplanan yardımların ne ölçüde yararlı olduğunu sorabilir miyim?

Patrikhane külliyesi tamamen yenilenmiş bir alt yapıya kavuşmuştur. Su, gaz ve elektrik sistemlerinin altyapıları projeye uygun olarak tamamlanmış olup, rahiplerin kaldığı müştemilat yenilenmiş, teknik merkez, garaj ve 110 tonluk bir su deposunun inşaatı bitmiş durumdadır.

Dört buçuk katlı tarihi patrikhane binasının tamiratı esnasındaki muhtelif teknik zorlukları ve Onarım Komisyonunun öngörüleri göz önünde bulundurulsa yenileme işlemlerinin sona ermesi için asgari bir yıllık bir süre gerektiğini tahmin ediyoruz. Tabii daha sonra da patrikhanenin içinin döşenmesi gündeme gelecektir.

Dolayısıyla esaslı onarımdan geçerek Patrik Zaven Yeğyayan zamanında 1913 yılında kullanıma açılan şimdiki Patrikhane binamızın tekrar kullanıma açılabilmesi muhtemelen 2003 yılının baharında gerçekleşebilecektir.

Onarım için ABD deki Doğu ve Batı yakası Ermeni Kiliseleri Önderlikleri, New York New Jersey ve Los Angeles’de bulunan İstanbullu Ermeni Dernekleri ve Dallas Ermeni Kilisesi’nin gayretleriyle toplanmış olan 600,000 ABD dolarının Kirk Krikoryan başkanlığındaki Lincy Vakfı tarafından iki misline çıkarılmasıyla toplam 1,200,000 ABD dolarlık bir tutar elde edilmiştir.

Fransa’daki Ermeni Cemaatinin 60,000 Franklık katkısı da bu tutarın içindedir. Bugüne kadar Istanbul’a ulaşan 594,000 dolar, depremden zarar görmüş olan Patrikhane binasının ve cemaate ait 12 adet gayrimenkulun onarımı için kullanılmıştır. Geri kalan tutarın önümüzdeki günlerde Istanbul’a ulaşması beklenmektedir. Onarım için oluşturulan fon, Arman Şirin başkanlığındaki Onraım Komisyonu tarafından idare edilmektedir. Onarımı bizzat gerçekleştirenler ise Y.Mimar Kevork Özkaragöz, Y.Mühendis Serkis Delgi ve Y.Mühendis Garbis Evyapan’dır. Komisyon üyelerinin özverili ve verimli çalışmaları şahsım ve tüm cemaat ileri gelenleri tarafından takdirle karşılanmaktadır.

Soru: İstanbul’daki Ermeni cemaatinin bazı sorunları ile ilgili haberleri basından takip edebiliyoruz, fakat bugünlerde ülkenizde yaşanan ekonomik kriz hakkında ve bu krizin cemaate yansıması hakkında hiçbir bilgiye sahip değiliz Ekonomik kriz cemaati ne denli etkilemiş bulunuyor acaba?

Öncelikle, İstanbul Ermenileri’nin çok cömert olduklarını ve cemaat kurumlarını ayakta ve verimli halde tutabilmek için var güçleriyle çalıştıklarını vurgulamam gerek. Kurumların yıllık bütçeleri genellikle sevgi sofralarında kabul edilen bağışlarla dengelenmektedir. Yine de özellikle okullarımızın 2001-2002 yılı bütçelerini dengeleyebilmenin oldukça zor olacağını düşünüyorum. Türk Lirası’nın %40 a varan bir değer kaybına uğramış olduğunu, halkın alım gücünün de çok düştüğünü unutmamak gerekir. İnsanların kurumlara yardım edebilmeleri için önce kendi ihtiyaçlarını karşılamak durumunda olduklarının da yadsınmaz bir gerçek olduğunu kabul etmek gerek.

Kurumlarımızın Yönetim Kurulları üyelerine harcamalarında önlemler almaları için müteaddit defalar uyarıda bulundum. Cemaatimiz yıllar boyunca birçok zorluklara göğüs gererek bugünlere gelmiş. Yerinde ve zamanında alınacak ekonomik önlemlerle bugünleri de atlatacağımıza eminim.

Soru: Ziyaretiniz, Ermeni Kilisesi bünyesinde bir takım olumsuz olayların baş gösterdiği günlere denk geldi, özellikle de eski Moskova ruhani önderi Diran Güreğyan’ın rütbesinin alınması ve görevine son verilmesiyle sonuçlanan anlaşmazlık. Siz bu rütbenin geri alınma kararını eleştirmiştiniz. Bu kararı hangi esaslara göre eleştirdiğinizi açıklar mısınız?

Estağfurullah, Tüm Ermeniler Katolikosu’nu eleştirme gibi bir eğilimimiz hiçbir zaman olmadı, bugün de öyle bir eğilimimiz yok. Katolikos Hazretlerini hiçbir zaman günlük dualarımızdan eksik etmeyiz, çünkü kendisi hiyerarşik makamlarımızdan en yükseğini işgal eden kişidir. Onun sağlığı ve ruhunun kurtuluşu için dua etmenin hepimizin görevi olduğunu unutmamalıyız. Ancak, günümüz koşulları omuzlarımıza bir takım mecburiyetler de yüklemektedir. Zaman zaman bazı konular hakkında fikrimizi beyan etmek gereksinimini duymakla, Tüm Ermeniler Katolikosu’nun şahsına ve yetkilerine karşı beslediğimiz saygıdan her hangi bir şey eksiltmiş olmayız.

Bizim dediğimiz şudur: Kilisemiz, kelimenin tam anlamıyla bir kilise olmak zorunda olup, kiliseyi kilise yapan tüm kural ve düzenlemeleri korumakla yükümlüdür. Hiç kimse, katolikos veya patrik, papa veya episkoposlar sinodu hatta tüm Hristiyanların kabul edeceği ekümenik bir konsil de dahil olmak üzere, hiç kimse dinin temel kural ve esaslarını, öğretilerini değiştirme hakkına sahip değildir, demekle her zaman için geçerli olan bir gerçeği ifade etmiş oluruz. Örneğin, Kitabı Mukaddes’ten bir tek nokta dahi değiştirmek mümkün mü? Tanrı’nın kelamı son derece net ve açıktır. Gerek dünyevi gerekse ruhani yasalar gereği, herhangi bir ruhani kardeşimizi, asgari iki kişinin şahitliği dinlenilmeksizin herhangi bir şeyle itham etmek mümkün değildir. Bu öncelikli bir ilke meselesidir. Kilise halktır, halkın temsilcileri de seçimle göreve getirilen yönetim kurulları üyeleri olduğuna göre, önemli bir sorun hasıl olduğunda, onların da fikrine başvurmak gerekmez mi? Bir episkopos, rütbesini alırken en az üç episkopos tarafından takdis edilir. Dolayısıyla aynı episkoposun rütbesinin geri alınması durumunda da episkoposlar konseyi üyelerinin veya en kıdemli episkoposların da fikrini almak bir zorunluluk değil midir? Kaldı ki Ermeni Kilisesinin en önemli bölgelerinden birinin [Moskova’nın] önderinin neyle itham edildiğini en yetkili ağızdan duymayı arzu ettiğimizi de itiraf etmeliyiz. Bu beklentimizin Tüm Ermeniler Katolikosu’nun otoritesinden bir şey eksiltmeyeceğine aksine yücelteceğine inanıyoruz. Öyle veya böyle, Moskova’da cereyan eden olaylar acı ve de olmaması gereken olaylardı. Tarafların, bu tür olayların yaşanmasına izin vermemeleri gerekirdi.

Soru: Haftalık “Agos” gazetesinin 15 Haziran tarihli sayısındaki bir başlık oldukça endişe verici:”Kilisede gergin hava devam ediyor” Bu gerginliğin sebepleri nelerdir?

Bu soruyu sormak gereğini duyduğunuza göre demek ki doğrulanmamış bilgiler ve abartılı varsayımlara dayanılarak verilen bu manşet gayesine ulaşmış ve kafaları karıştırmış. Sizin sorunuz da gergin durum hakkında. Gergin durum diye bir şey yok. Açıkçası, bir geçiş döneminde bulunuyoruz. Şüphesiz bu konuda tecrübesizlik de tabii ki rol oynamıştır. Sovyet Ermenistan döneminde halkımız ruhani geleneklerinden kopartılmıştı. Tümünü [gelenekleri] yeniden yaşama geçirmek o kadar da kolay bir şey değil. Ne yazık ki bu son 10 yıl zarfında Ermenistan’daki Kilise yeni konumunu bir türlü değerlendiremedi. Unutmayalım ki, çok kısa bir zaman zarfında iki katolikos vefat etti. Eçmiyadzin’de iki katolikosluk seçimi süreci yaşandı ve de ne yazık ki her iki seçimde de kiliseyle uzaktan yakından ilgisi olmayan kişiler seçime müdahalede bulundular. Buna rağmen, Ermeni Kilisesi’nin genel çıkarları sözkonusu olduğundan, aynı zamanda da [Ermenistan’daki] 27 Ekim günü yaşanan trajik olaylar nedeniyle, son derece ölçülü davrandık ve durumu kabullenmeyi yeğledik.
Kiliseye gelince, kendi adıma söyleyebilirim ki Aziz Krikor Lusavoriç’in kutsal makamıyla olan ruhani bağlarım benim için son derece ulvi ve alternatifsizdir. Ama gelin şunu da kabul edelim: Surp Eçmiyadzin, Ermenilerin ruhani doğum yeri olmakla birlikte, günümüz diaspora koşullarında,Ermeni Kilisesi’nin bütününü temsil etmez. [Sonuçta] her bir Hristiyan Ermeni imanlı neredeyse, Ermeni Kilisesi de oradadır. Rab İsa’nın kuyu başındaki Samariyeli kadınla konuşurken Kudüs hakkında öğrettiği gibi, dua etmek ve ruhani olarak yaşamak için Eçmiyadzin’e gitmek mecburiyetinde değiliz. İsterseniz, şöyle özetleyelim: kilisede Tanrı’nın Kutsal Ruhu, iman, ümit ve sevgi hüküm sürmelidir. Kilise, para ve kaba kuvvetle idare edilemez. Bazılarının kilisede gerginlik görmeyi arzulamalarının altındaki neden bu olabilir.

Soru: Bir kısım basın geçtiğimiz günlerde onarımı tamamlanan İskenderun Surp Karasun Manuk Kilisesi’nin kutsanmasında Antilyas mironunun kullanılması, kilisenin geçmişte Antilyas yetki sınırları dahilinde olduğunun söylenmesi, Surp Badarak’ı Antilyas rahiplerinden Baeşpiskopos Vartan Demircyan tarafından sunulmuş olması gibi bazı ayrıntılara değinerek, kırk yılı aşkın bir süredir devam eden Eçmiyadzin-Antilyas anlaşmazlığında Antilyas lehine taraf tutulduğunu iddia etmektedir. Hatta daha da ileri gidilmiş ve Sizin Katolikos Aram’la sanki “bir antlaşma” yaptığınız söylentisi yayılmaya başlamıştır. Bu konuda sizin yorumunuzu dinleyebilir miyiz?

Bu konuda yorumdan bahsetmek bence abes. Her şey bundan daha açık olamaz. Ermeni Kilisesi, Ermeni halkıdır. Kayseri, İskenderun ve Vakıflı köye inanç ziyaretinde bulunan halk çok mutluydu ve derin izlenimler taşıyordu. Her [kutsal] yerde günnük ve dua yükseliyordu, her şey Tanrı’ya hoşnut olacak şekildeydi. Bu durumu kıskanarak havayı bozmak isteyenlerin de ortaya çıkması gayet doğal. İyi oldu, biz de kendilerini daha iyi tanıma fırsatını elde ettik.

Bir kez daha önemle altını çizerek söyleyelim: İstanbul Patrikliği, gerek idaresi gerekse ilişkileri açısından tamamen özerk olan bir ruhani makamdır, herhangi bir siyasi görüş veya partiyle ilişkisi olmadığı gibi, hiçbir kimseye de taraf olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır. Kilisemizin dört hiyerarşik makamının dördü de halkımıza aittir ve halkımızın yaşamında dördünün de kendilerine has yerleri sabittir. Dört makamın tahtında oturanların her biri de kıdem sırasına göre ruhani hayatımızın baş ruhani önderleridir. İstanbul Patrikliği’nin yetki sınırları dahilinde bulunan tüm kiliseler bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Eçmiyadzin, Antilyas veya Kudüs patrikliklerinin her bir üyesine, Ermenistan ve diasporanın her bir ruhanisine açıktır. Arzulayan istediği zaman bizleri ziyaret edebilir ve istediği kilisede Badarak sunabilir. Ermeni Kilisesi bir’dir ve hepimize aittir. Ermeni Kilisesinin imanı, vaftizi, Surp Badarak’ı bir olduğu gibi, Kutsal Müronu da birdir. Antilyas’da geçenlerde kutsanan müron, Eçmiyadzin’de kutsanan müron gibi, 4’üncü yüzyılda Aziz Krikor Lusavoriç tarafından kutsanan mürona katılmaktadır. Antilyas’da kutsanan müron, Kutsal Ruh’un bereketiyle, Lusavoriç’in kutsal emanetleriyle, dört hiyerarşik makamı temsil eden ruhanilerin katılımı ile kutsanmış ve Eçmiyadzin’den gönderilen müron da içine katılmıştır. Tekrarlamakta fayda var: Ermeni Kilisesi’nin bir tek müronu vardır. Hangi manastırda kutsanmış olursa olsun, müron kutsaldır. Daha önce [önceki patriklerin döneminde] de Kilikya Katolikosluğu’nun müronunu kullandık, evet, İskenderun’da da kullandık, bundan sonra da seve seve kullanacağız. İstanbul’da daha önce Kilikya ya da Ağtamar müronu ile kutsanmış ruhanilerimiz olmuştur. Örneğin, Bursa’lı Hovagim veya Nerses Varjabedyan hangi müronla kutsanmışlardı?

Soru: Bu tavrı o zaman neye yorumlamalıyız?

Bunu mevzu etmek açıkçası cahillik belirtisidir… Kutsal Müron, Kutsal Ruh’un içimizde işleyişini ve göksel bereketleri simgeler, hiçbir makamın özel mülkiyetinde değildir. Ruhanilerimiz, kurallara sadık kalma kaydıyla, Kutsal Müron’u, nerede kutsanmış olursa olsun, gönül rahatlığı ile kullanabilirler. İskenderun kilisesinin kutsanma törenini sorun haline getirmek isteyen kişi, konuyla ilgili açıklamalarımızı unutturmayı yeğlemiştir, şöyle ki İskenderun’da kullanılan müron 1700’üncü yıl kutlamaları vesilesiyle kutsanan ilk mürondu. Dört makamın temsilcileri büyük bir ruhani coşkuyla kutsamalara katılmışlardı. Kaldı ki Antilyas’da yapılan müron kutsama törenleri üç yıl, evet tam üç uzun yıl önce 1700’üncü yıl kutlamaları çerçevesinde Eçmiyadzin’de hazırlanan programlarda yayınlanmıştı. Katolikos Aram I’in başkanlığında gerçekleştirilen müron kutsama törenlerine biz da katıldık, katılmış olduğumuz bu törende kutsanan müronu şimdi [biz kendimiz] kullanmayacak mıydık?

Bir şey daha ilave edelim: her bir Katolik episkoposu tarafından her Kutsal Perşembe günü kutsanan müron kutsal değil midir? Tekrar bizim kiliseye dönersek, Surp Nerses Şınorhali’nin ilahilerini, Şınorhali Eçmiyadzin’li değil Kilikyalı diye, okumayalım mı artık? Veya Eçmiyadzin’li değil de Ağtamar’lı diye Surp Krikor Naregatsi’nin dualarını da mı silelim [kitaplardan]? İlahi! Şu “antlaşma” sözcüğü de gülünç. Biz hepimiz aynı müronla kutsanmış, hizmet amacıyla aynı ruhani andı içmiş olan kardeşleriz.

Tüm Ermeniler Katolikosluğu ile aranızda olan fikir ayrılığı birkaç kez basında yer aldı. İstanbul’da yayınlanan “Jamanak” gazetesi, 11 Haziran sayısında bu fikir ayrılığını “nüfuz mücadelesi”olarak niteledi. Ve bu mücadeledeki başrolü de size atfetti. Bu görüş ne derece doğrudur?

“Jamanak” gazetesinin asıl amacı hakkında konuşmamayı tercih ederim. Sadece endişe verici bir yeniliğin baş göstermesinden büyük üzüntü duyduğumu itiraf etmeliyim. Geçen yüzyılın başından bu yana ilk defa olarak yurtdışındaki belli odaklar cemaatimizin yaşantısına müdahele etmeye yeltendiler ve müsait bir zemin buldular. Kanıtı da şudur: bahsetmiş olduğunuz o makale yalnızca “Jamanak”da yayınlanmakla kalmayıp, Ermenistan ve diasporadaki belli merkezlere de faksla gönderilmiştir. Bu durumda niçin ve kimlere yaranmak için böyle bir yönteme başvurulduğunu sorgulamayalım mı? Ve de niçin özellikle Amerika ziyaretimin arefesinde?

Sizin asıl sorunuzun cevabına gelince, bir tane Tüm Ermeniler Katolikosu vardır. Saygı uyandıran, ayrıca taşıyanı belli yükümlülükler altına sokan bu kutsal ünvanın ağırlığını hisseden başka kimse yok [ki mücadele olsun]. Diğer taraftan, Kilisenin asıl başı Mesih’tir. Episkoposlar da, Mesih’in havarilerinin bugünkü mütevazı temsilcileridir. Episkoposlar sınıfının birincisi ve en baştaki episkopos ise [Ermeni Kilisesi’nde] Tüm Ermeniler Katolikosu’dur. Kilisenin papaları, katolikosları, patrikleri, episkoposları birer mesih olmadıklarına göre, her kademe ve rütbedeki tüm ruhaniler kilise kurallarına ve örflere gönüllü olarak uymak zorundadırlar. Durum bu kadar basit. Ayrıca insanlar niçin her zaman hemfikir olmak zorunda olsunlar ki! Demokrat kişiler değişik fikirlere sahip olmakla beraber birbirlerine karşı derin saygı besleyebilirler. Önemli olan ortamdır.

Soru: Sizin açınızdan, bu görüş farklılıkları nasıl bertaraf edilebilir ve Ermeni Kilisesi nasıl tekrar huzura kavuşturulabilir?

Sevgili kardeşim, sanki ortada savaş varmış gibi konuşmaktasınız.

Soru: Tabii ki savaş yok, ancak buna rağmen bir kısım basın bazen o izlenimi veren yazılar yayımlıyor….

Tanrı’ya çok şükür huzur var. Eksik olan belki de daha yakın işbirliği ortamıdır. Onu sağlamak ise Eçmiyadzin makamının görevidir. Her şeyden önce dört hiyerarşik makamın başında bulunan önderler arasında karşılıklı sevgi, saygı ve özellikle güven tesis edilmelidir. Tüm Ermeniler Katolikosu, Kilikya Katolikosu, Kudüs Patriği ve İstanbul Patriği birkaç günlüğüne uygun bir yerde bir araya gelerek birlikte dua etmeli ve tüm sorunları tartışmalıdırlar. Bu çok önemli, çünkü diğer üç hiyerarşik makama karşı bir nevi marjinalleştirme eğilimi göze çarpmaktadır, bu durum önlenmediği takdirde de ilerisi için kilise ve halk açısından tehlike arz edebilir.
Sonra da, tüm yönetim kademelerinde Kilise’yi toplantılarla yönetme ilkesi yeniden tesis edilmelidir. Episkoposlar veya ruhani önderler kendi fikirlerini özgürce açıklayamazlarsa, rahatça konuşamadıklarını hissederlerse, ya da kardeşlik ortamı yoksa, o zaman Aziz Pavlos’un dediği gibi Kutsal Ruh gücenir ve [Kilise’de] işlevini yerine getiremez. Saygı görmesi ve yetki sahibi olabilmesi için Yüksek Ruhani Kurul üyelerinin gizli oyla seçilmeleri gerekir. [Laiklik ilkesiyle] Kilise’nin diyanet işleri Episkoposlar Konseyi tarafından yönlendirilmeli ve acil sorunları çözüme kavuşturmak için, konularında uzman kadın veya erkek sivillerin da katılacağı komisyonlar kurulmalıdır. Yine tekrarlıyorum, bunlar diasporayı dışlamamak koşuluyla yapılmalıdır.

Soru: Size göre Kilisede öncelikle halledilmesi gereken sorunlar neler?

Sırası değişebilir tabii, ama kanımca [sorunları] şöyle sıralamak mümkün: Kilise’de kutsiyete, imana, duaya saygınlıklarının yeniden kazandırılması. Tanrı “ Ben Kutsal’ım, siz de kutsal olun!” diyor. Halkımızı aydınlatmak üzere ruhani yeni bir hamleye girişilmesi. Kilisenin asıl çalışma alanının değerlendirilmesi. Episkoposlar Konseyi’nin ciddi oturumlar düzenlemesi ve mutabakat sağlanabildiği taktirde dört makamın tüm episkoposlarının bu toplantılara katılmasının sağlanması. Halkımızın ruhani ihtiyaçlarının tatmini için niçin kilisemizden uzaklaşıp değişik tarikatlara veya başka mezheplere başvurduğunun açıklığa kavuşturulması, bu konuda tespitlerde bulunulması ve elde edilen verilerin değerlendirilmesi. Tören şekillerinin (rit) gözden geçirilmesi. Manastır ve kentlerdeki yaşam biçimi arasındaki farkları göz önünde bulundurarak rahiplerin bekar kalma şartının gözden geçirilmesi. Doğrudan Eçmiyadzin makamına bağlı episkoposluklar için bir tüzüğün hazırlanması. Hristiyanlıktaki kadim “Bir kilise bölgesi, bir ruhani önder” ilkesinin her yerde geçerli kılınması. Çocuklar, gençler ve kadınlar için içerikli ve yararlı projeler geliştirilmesi. Ermeni Katolik, Ermeni Protestan ve diğer kiliselerle teolojik konularda ciddi diyaloğa girilmesi vb konular…

Soru: Son olarak “Haraç” okuyucularına neler söylemek istersiniz?

“Haraç” ilgiyle izlediğimiz ve makalelerindeki yorumlardan faydalandığımız bir diaspora gazetesidir. Bazı istisnalar dışında, kilisemizin genel durumunun Fransa’da veya Avrupa’da da fazla içaçıcı olmadığını söylemek gerek. Herkese kilisemizi sevmeyi, dini, edebi ve kültürel hayatımızın Batı Ermeni ekolüyle ilgilenmeyi, bu konularda fikir beyan etmelerini, sessiz seyirciler olarak kalmamalarını öneririm. Cemaatlerimizin toplumsal ve dini yaşamlarının iyileştirilmesi ancak birleşik iradenin ifade bulmasıyla mümkün olabilir. Allah’ın takdisinin aziz halkımızın üzerinden eksik olmaması içn dua ediyorum.

Röportajı yapan: Vartan Mattiosian, New Jersey

Yorumlar kapatıldı.