İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Zaman : AB’ye ‘azınlık’ fırçası

Büyükelçiler Onur Öymen ile Volkan Bozkır, AB içerisinde bazı çevrelerin Türkiye’ye yönelik ısrarlı ‘azınlık’ baskılarına sert çıktılar.

Türkiye’nin Avrupa Birliği Üyeliğine Geçiş Sürecinde Türk–Alman İlişkilerinin Etkileri konulu uluslararası konferansın ilk gün oturumunda konuşan Büyükelçi Onur Öymen ve Büyükelçi Volkan Bozkır, AB’de bazı çevrelerin Türkiye’ye yönelik ‘azınlık’ dayatması ile ilgili sert çıkışlarda bulundular. Türkiye’nin tezlerini ve AB politikalarının çifte standardı ile önyargılarını örnekleri ile ortaya koyan iki büyükelçinin açıklamaları, toplantıya katılan çoğunluğu Alman yabancı konukları büyük şaşkınlığa uğrattı.

Konuşmasına ‘Dostlar acı söyler’ deyimi ile başlayan Türkiye’nin NATO Daimi Temsilcisi Büyükelçi Onur Öymen, ”Eğer Avrupa ortak değerlerini benimsemeseydik, tam üyelik başvurusunda bulunmazdık.” diyerek, AB çevrelerinin biraz da ‘üstünlük kompleksi’ ile sürekli Türkiye’ye reform hatırlatması yapmasının ve eleştirmesinin rahatsız edici olduğunu söyledi.

Ortak uygulama yok

AB içerisinde bazı çevrelerin ‘azınlık’ anlayışında Türkiye’ye haksız dayatmalarda bulunmaya çalıştığına dikkat çeken Büyükelçi Öymen, AB’nin azınlıkların tayinini Azınlık Haklarının Korunması Çerçeve Sözleşmesi kapsamında ülkelerin kendisine bıraktığını, bu sebeple AB üyesi ülkelerde ortak bir ‘azınlık’ uygulaması olmadığını ifade etti. Almanya’da Yahudilerin azınlık kabul edilmediğini, buna karşılık İsveç’te kabul edildiğini hatırlatan Öymen, Almanya’nın ülkesindeki Türklere de azınlık statüsü vermediğini hatırlattı. Fransa’da ‘azınlık’ ifadesinin kullanılmasının suç teşkil ettiğine işaret eden Öymen, yakın dönemde ‘Korsika halkı’ ifadesi kullanıldığı için Yüksek Mahkeme’nin bir kararı ‘Fransa’da sadece Fransa halkı vardır.’ diyerek iptal ettiğini de belirtti.

Büyükelçi Öymen, Lozan Antlaşması kapsamında da Türkiye’de üç dinî azınlık bulunduğunu ve bunların bütün haklara sahip olduğunu vurguladı. AB ülkelerinin kendi azınlıklarını kendileri tayin ederken, Türkiye’ye kimleri azınlık tayin etmesi gerektiğini dayatamayacaklarını anlatan Öymen, ‘Kürtler’ konusunda yapılmaya çalışılan dayatmaların da bilgiden değil önyargılardan kaynaklandığını söyledi. Öymen, 150 bin Türk azınlığın bulunduğu Yunanistan’da sadece beş Türk’ün üniversite öğrencisi olduğunu da dile getirerek, Türkiye’de Kürtler veya başka azınlıklar konusunda bu tür sınırlamaların bulunmadığını kaydetti.

İspanya’nın Bask bölgesinde verdiği hakların terörü ortadan kaldırmaya yetmediğini hatırlatan Öymen, insan hakları ihlallerinin de sadece Türkiye’de değil AB ülkelerinde de bulunduğunu söyledi. Uluslararası Af Örgütü’nün Almanya hakkında da 43 sayfalık raporu bulunduğunu hatırlatan Öymen, geçtiğimiz yıl sadece Hamburg’da 3 bin kişinin insan hakları ihlalleri sebebi ile şikâyet başvurusu yaptığını ifade etti.

Bazı AB üyesi ülkelerin AİHM’de insan hakları ihlalleri sebebi ile Türkiye’den daha fazla ceza aldıklarını da vurgulayan Öymen, AB ülkelerinin bir ‘üstünlük kompleksi’ ile sürekli Türkiye’nin üzerine gelip, sıkıştırmak yerine; kendilerine de bakmaları gerektiğini dile getirdi. Öymen, Türkiye’nin reforma ihtiyacı olduğu gibi Avrupa Birliği üyelerinin de reformlara ihtiyaçları olduğunu belirterek, konuşmasını bir Alman atasözü olan ‘Keman, çekiç ile akort edilmez’ sözleri ile bitirdi.

Avrupa Birliği Genel Sekreter Yardımcısı Büyükelçi Volkan Bozkır da, Türkiye’de Arnavutluk’takinden fazla Arnavut asıllı Türk, Bosna’dakinden fazla Boşnak asıllı Türk, Kafkasya’dakinden fazla Kafkas asıllı Türk bulunduğunu, bu insanları ‘azınlık’ olarak nitelemeye kalkışmanın beraberinde bazı kısıtmaları da getireceğini ve bu insanların zarar göreceğini hatırlattı. Bozkır, İstanbul gibi büyük şehirlerdeki Kürt kökenli Türk vatandaşlarının HADEP gibi etnik kimliği öne çıkaran bir partiye oy vermeyi tercih etmediklerini de kaydederek, bu insanların kendilerini ‘azınlık’ olarak görmediklerini, devletin de bu insanları böyle görmediğini ve görmesinin mümkün olmadığını söyledi.

Büyükelçi Bozkır, Türkiye’nin tam adaylığı ile Doğu Bloku kökenli diğer ülkelerin adaylıklarının karşılaştırılmasının doğru olmadığını, Türkiye’nin 30 bin kişinin hayatını kaybettiği çok ciddi bir terörle mücadele süreci yaşadığını vurguladı. Türkiye’nin bu sebeple siyasî kriterler kapsamında istenen bazı hususları yerine getirmesinin ancak zamanla mümkün olabileceğini anlatan Bozkır, bunun güvenlik endişesinden kaynaklandığını belirtti. Bozkır, bu güvenlik endişesini de, terör yoluyla başarılamayan bölünmenin, ‘kılık değiştirerek’ siyasallaşma yoluyla başarılmaya çalışılması olarak izah ediyor. Türkiye’nin bütün kriterleri yerine getirmekte tereddütü bulunmadığını vurgulayan Bozkır, ”Şayet bütün bu kriterler tam üye olacağımız gün uygulamaya konulsaydı, o zaman bölünme endişesi de kalmazdı.” diyor. Bozkır, insanların anadillerini öğrenmeleri konusunun zaman içerisinde çözülebileceğine inandığını söyledi.

KOB, azınlık demiyor

Türkiye’nin 2003 yılında tam üyelik müzakerelerine başlamak için çalışacağını anlatan Bozkır, Türkiye’yi hak etmediği kadar çok tenkide maruz bırakmanın, az sayıdaki gönüllü bürokratın da küstürülmesine ve sürecin sekteye uğramasına sebep olacağını belirtti. Bozkır, Türkiye’nin Ulusal Programı Katılım Ortaklığı Belgesi (KOB) doğrultusunda hazırladığını da hatırlatarak, KOB içerisinde ne Kürt ne de azınlık ifadesinin yer almadığını, dolayısıyla bazı kesimlerin bu konularda yapmaya çalıştığı baskıların da anlamsız olduğunu kaydetti.

Marmara Üniversitesi Avrupa Topluluğu Enstitüsü tarafından organize edilen konferansta, Türk-Alman Parlamenterler Grubu Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Monika Ganseforth, Bremen Eyalet Parlamentosu Başkanı Christian Weber, Alman akademisyenler ve basın mensuplarının yanı sıra, Avrupa Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu komiseri Günter Verheugen’in yardımcılarından Heinz-Peter Tempel de hazır bulunuyordu. Bazı yabancı katılımcıları rahatsız eden her iki konuşmaya da, Türk katılımcıların uzun süre alkışla destek verdiği dikkat çekti.

Yorumlar kapatıldı.