İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Zaman: Ermenistan’ın İkilemi

Türkiye ve Ermenistan ilişkileri 1992 yılından bu yana problemli. Türkiye, Ermenistan’ın Karabağ’daki isyan ve işgale verdiği destek sebebi ile Ermenistan’a ambargo uyguluyor. Sınırlar kapalı, diplomatik ilişki kurulmuyor ve direkt ekonomik ilişki de yok. Ermenistan, buna rağmen Türkiye ile Gürcistan üzerinden ciddi ilişkiler kurmuş durumda.

Türkiye ve Ermenistan ilişkileri 1992 yılından bu yana problemli. Türkiye, Ermenistan’ın Karabağ’daki isyan ve işgale verdiği destek sebebi ile Ermenistan’a ambargo uyguluyor. Sınırlar kapalı, diplomatik ilişki kurulmuyor ve direkt ekonomik ilişki de yok. Ermenistan, buna rağmen Türkiye ile Gürcistan üzerinden ciddi ilişkiler kurmuş durumda.Türkiye’ye haftada 8 otobüs, 2 uçak seferi mevcuttu ve bu yolla yüksek miktarda bavul ticareti gerçekleşiyordu. Ancak, bu durum da Fransa’nın soykırımını tanıması sebebi ile değişti. Türkiye, Ermenistan vatandaşlarına vize işlemini yavaşlattı. Böyle olunca haftada iki olan uçak seferi bire, hatta altına düştü. Haftada 8 olan otobüs seferi de şu an yolcu bulunamadığı için durmuş durumda. Ya da sadece Türkiye’den gidenlere en fazla haftada bir seferle yolcu durumuna göre gerçekleşiyor.

Bavul ticaretinin önünün bu şekilde kesilmesi, Ermenistan’ın özellikle pazar esnafını çok büyük oranda etkilemiş. Zaten maddi durumları kötü olan esnaf, Türkiye’nin vizeyi yeniden kolaylaştırmasını istiyor. En büyük dilekleri ise, Gürcistan üzerinden 20 saatlik bir yolculuk yerine, Iğdır üzerinden yarım saatlik yolculukla ulaşılacak sınır kapısının açılması. Ancak Ermeni halkının bu isteği, özellikle radikal milliyetçi kesimlerin istekleri ile çelişiyor.

Ermenistan’da yıllardır yapılan propagandanın etkisi ile 1915 olaylarının soykırımı olmadığına inanmayan hiç kimse yok. Bazıları bunun tarihte kaldığını, deşilmemesi gerektiğini söylese de, Daşnak Partisi gibi iktidarı da elinde bulunduran milliyetçi partiler aksini savunuyor. Hatta bu kesimler, Sevr’in gerçekleştirilmesini isteyecek kadar ileri gidiyorlar. Apaçık bir ikilem içerisindeler. Bir taraftan kapalı kara devleti Ermenistan’ı rahatlatacak Türkiye sınırı ve pazarı, diğer taraftan yılların propagandalarının verdiği ısrar.

Ermeni partileri şimdi, Devlet Başkanı Robert Koçaryan’ın ‘Türkiye’den toprak talebimiz yok.’ açıklamasını aşamıyorlar ve özellikle bunu dile getiriyorlar. Başka bir deyişle kendi programları ile realiteler arasında sıkışmış durumdalar. Ermenistan’ın iki önemli partisi Ramgavar ve Daşnak Partisi’nin yetkilileri ile yaptığımız röportajlarda, bu çelişki daha açık bir şekilde ortaya çıkıyor. İşte milliyetçi Ermenilerin, ‘soykırımı’ ve Türkiye ile ilişkilere dair uzlaşılması zor yaklaşımları.


Ramgavar Liberal Partisi Başkanı Mirzakhanian: Jön Türklerin cevabı gaddarca

Ermenilerin yaşadığı bölgelerde bağımsız Ermenistan taleplerimizin olduğu doğru. Akılcı bir yaklaşım bu. Ama, Jön Türkler en kötü ve gaddarca cevabını verdiler bu isteğe. O da bir halkı fiziksel olarak yok etme. Ermeniler yoksa, sorun da yok.

Ramgavar Liberal Partisi, Ermenilerin Anadolu’da kurduğu ilk siyasi parti olan Armenakan’ın devamı olarak 1920 yılında kurulmuş. Armenakan 1885 yılında Van’da ‘Batı Ermenistan’ın bağımsızlığı için kurulmuş. Hınçaklar İsviçre’de, Daşnaklar da Tiflis’te bu partiden sonra kurulmuşlar. Armenakan’ı diğer iki partiden ayıran bir diğer özellik de, içlerinde sosyalist olmayan tek parti olması. Ramgavar, 1921–1990 yılları arasında yurtdışında faaliyet gösterdikten sonra, 1990 yılında resmi parti olarak Ermenistan’da da tanınmış. Ramgavar Partisi’nin bugün 12 yayın organı var. Ermenistan’ın en çok satan gazetelerinden AZG’ı da onlar çıkarıyor. Partinin Lübnan ve Amerika gibi Ermenilerin yaşadığı diğer ülkelerde de yayınları ve teşkilatı var.

ZAMAN’ın sorularını cevaplayan Ramgavar Liberal Partisi Genel Başkanı Rouben Mirzakhanian, Erivan Pedagojik Üniversitesi’nde tarih hocası aynı zamanda. 1991–1995 yıllarında parti başkanı iken, Meclis’te 25 milletvekili ile en çok oya sahip ikinci parti durumundalarmış. Ancak, kendisinin görevden ayrıldığı yeni dönemde, yüzde 5 oyun altında kalarak Meclis’e girememişler. Babası Van’dan Ermenistan’a göçen Mirzakhanian, 1999 yılında yeniden parti başkanlığına getirilmiş.

Türkiye ile ekonomik ve siyasi ilişkiler kurulmasını istiyor musunuz?

– Tanrı vergisi olarak bizler komşularız. Ekonomik kalkınma için çok ciddi potansiyelimiz olduğuna inanıyorum. Ekonomik ilişkiler kurulmasını, kültürel ve diplomatik ilişkilerin ön koşulu olarak görüyorum. Yani ekonomik ilişkilerin, diğerlerini de geliştireceğine inanıyorum. Türkiye, 1915 soykırımını kabul etseydi, bu, ilişkileri geliştirici bir rol oynardı. Yahudi soykırımını kabul eden Almanya’nın bugün Avrupa’nın güçlü ülkesi haline gelmesi gibi. Ben, komşumuz olarak Türkiye’nin uluslararası kamuoyundaki ağırlığının artmasını isterim.

Yurt dışında örgütlenmesi bulunan bir parti olarak, soykırımının tanınması için yürütülen kampanyaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

– Soykırımının tanınması süreci devam ediyor. Avrupa ve dünya devletlerinin soykırımını tanıyacağına inanıyorum.

Fransa Parlamentosu, Fransa’nın Cezayir’deki kıyımlarını gündeme almazken, başka bir ülkede gerçekleşen olay hakkında neden hüküm veriyor? Ermenileri kullandığını düşünmüyor musunuz?

– Üçüncü bir ülkenin kararları hakkında konuşmayı ciddi bulmuyorum. Ama, ”iki ayak bir papuca sığmaz”, Türkiye, AB’ye girmek mi istiyor, yoksa bu ülkelerden izole mi olmak istiyor, buna karar vermesi lazım. Kaldı ki, soykırımı konusunun ABD’de daha güçlü olarak gündeme geleceğine inanıyorum. Cumhuriyetçi Bush’un, seçim sırasında soykırımı ile ilgili sözlerine bakarak, bu konunun gündeme gelip geçirileceğine inanıyorum.

Soykırımı ile ilgili üçüncü ülkelerin parlamentolarında kararlar aldırmaya çalışmak yerine, neden sorunu Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’na götürmüyorsunuz?

– 1973 yılında BM’nin ırkçılık ve soykırımı ile ilgili İnsan Hakları Komisyonu, 1915 olaylarını inceleme kararı aldı. 9 Ağustos 1985’te komisyon ‘soykırımı’ kararına vardı. 1983 ve 1989’da ayrı ayrı Dünya Kiliseler Konseyi soykırımını tanıyan kararlar aldılar. 1969 yılında Helsinki Dünya Barış Konferansı’nın kapanış oturumunda, oybirliği ile soykırımı kabul edildi ve kınandı. Nisan 1984’te Paris’te Daimi Halklar Mahkemesi, soykırımını onayladı. Kısaca biz nereye gittiysek, soykırımı kararı alındı. Ancak Türkiye, bu kadar karara rağmen tanımaktan kaçındı. Lahey’e de gitsek, bundan farklı olmayacak. Türkiye, yine tanımayacak.

Diyelim Türkiye 1915 olaylarını ‘soykırımı’ olarak tanıdı. Ne değişecek?

– İlk önce Türkiye için çok şey değişecek. Güçlü devlet olduğunu kabul etmiş olacak. Eğer atalarının hatasını kabul ediyorsa, bu onun kuvvetli olduğunun göstergesidir. Sadece güçlüler özür dileme cesareti gösterirler. Biz de komşumuzun politik, ekonomik ve insan hakları olarak güçlü olmasını isteriz. Ermenilere gelince, yıllardır sürdürdükleri mücadelelerinin doğru olduğunu ispat edecek ve sonuca ulaşmış olacaklar. Dünyanın dört bir yanına dağılan diyasporadaki milyonlar, kendilerine, çocuklarına, torunlarına bunun 1915 soykırımı sonucu gerçekleştiğini ve yanlış olduğunun ortaya çıktığını söyleyecekler.

1915 olaylarını, bağımsızlık talebinde bulunan ve bu amaçla şiddet kullananların bastırılması olarak yorumlayan tarihçiler de var. Ne dersiniz?

– Ermenilerin yaşadığı bölgelerde bağımsız Ermenistan taleplerimizin olduğu doğru. Akılcı bir yaklaşım bu. Ama, Jön Türkler en kötü ve gaddarca cevabını verdiler bu isteğe. O da bir halkı fiziksel olarak yok etme. Ermeniler yoksa, sorun da yok. Bu soykırımı yapıldığı zaman yargılanmadığı için, 20’nci yüzyılda birçok soykırımı bunu izledi. Yahudi soykırımı da bunlardan birisi. Bu sebeple kabul edilmesi dünyaya çok şey verir. Bağımsızlık isteklerinin, soykırımıyla çözümlenemeyeceğini gösterir.

Soykırımı ile ilgili Türkiye karşıtı sürdürülen kampanyaların, Ermenistan’a da büyük zararlar verdiği kanaatinde değil misiniz?

– Bu doğal davranışların bir sonucu. 1915 soykırımı tanınmıyor. Ve soykırımı ‘cinayet’ olduğu için bu insanlarda doğal bir olumsuz bakış açısının doğmasına sebep oluyor. Bu sebeple, Fransa veya diğer ülkelerin kararlarına büyük önem veriyoruz. Ama, Türkiye’nin tanıması bizim için çok daha önemlidir. Sonuçta Fransa’nın ne Türkiye ne de Ermenistan ile sınırları yok. Ama, bizler komşuyuz.


Daşnak Partisi Basın Bürosu Şefi Manukian: Hedefimiz SEVR

Daşnak Partisi, Ermenilerin bulunduğu hemen hemen her ülkede örgütlenmiş durumda. 1890’da Ermenistan Devrimci Federasyonu (ARF) adı altında Tiflis’te oluşturulmuş, sosyalist bir parti. O dönemde Ermenilerin yaşadıkları bölgelerde bağımsızlıklarını elde edebilmeleri için silahlı mücadeleyi kendisine metot olarak seçmiş.

Rusya’nın 1920 yılında kapattığı parti, 1991 yılında Ermenistan’da resmi parti olarak yeniden faaliyete geçti. Şu an 131 sandalyeli Ermenistan Parlamentosu’nda 8, 33 üyeli Karabağ Parlamentosu’nda da 9 milletvekiline sahipler. Ermenistan Devlet Başkanı Robert Koçaryan’ı cumhurbaşkanlığı için aday gösteren ve destekleyen partiler arasında geliyorlar. 1994 yılında Levon Ter Petrosyan tarafından ”uyuşturucu kaçakçılığı, adam öldürme ve şiddet kullanma” suçlamaları ile kapatılmışlardı. 1998 yılında yeniden açıldılar. Çok sayıda yayın organı bulunan Daşnak Partisi, Ermenistan’ın en çok satan günlük gazetelerinden Yerkir’in de yayıncısı.

ZAMAN’ın sorularını cevaplayan Daşnak Partisi Yönetim Kurulu Üyesi ve Basın Bürosu Şefi Gegham Manukian, lisans üstü tezini ‘Türkiye’deki askeri darbeler’ üzerine yapmış. Erivan Üniversitesi Türkoloji Bölümü mezunu, 30 yaşında. Annesi Muş’tan Ermenistan’a göçmüş bir Ermeni. Kendisi de bu sebeple Muş’u görmeyi çok istiyor. ‘Ama, ben Daşnak’ım, vize vermezler ki’ diyor.

Partinizin hedefi nedir?

– Sosyalizme dayalı bağımsız bir Ermenistan kurulmasını hedefliyoruz. Diaspora ile dışarıya dağılan Ermenilerin milli kimliklerini korumaları, soykırımının tanınması ve Ermenistan’a yardım edilmesi için çalışıyoruz.

Ermenistan’ı Sevr’e göre mi tanımlıyorsunuz?

– Evet. Sevr sözleşmesini temel alıyoruz. Dolayısıyla ‘Batı Ermenistan’ (Doğu Anadolu) da bu sınırlar içerisinde. Sevr, 1915 Ermeni soykırımı sonrasında imzalandı. Ancak şunu da belirtmek istiyorum ki, biz aşırı milliyetçi veya Türk düşmanı bir parti değiliz. Türkiye’ye karşı intikam duygusu ile hareket etmiyoruz.

Türkiye ile ilişkiler kurmaya karşı mısınız?

– Hayır, buna karşı değiliz. Ancak, ön şartsız olmalı bu ilişkiler.

Türkiye’den soykırımının kabul edilmesini istiyorsunuz. Diyelim kabul etti, sonra ne olacak?

– Önemli bir diyalog başlayacak.

Peki, Sevr’in gerçekleşeceğine inanıyor musunuz? Daha doğrusu Türkiye’nin size toprak bırakacağına gerçekten inanıyor musunuz?

– Ben öyle düşünüyorum ki, bu gerçekten mümkün. Buna da barış yoluyla varmak da mümkün.

Türkiye ile iyi ilişkiler kurmak istiyorsunuz. Ama, dönüp ‘evinin bir odasında gözüm var’ diyorsunuz. Bu halde iyi ilişki nasıl kurulabilir?

– Eğer atalarımın o odada yaşadığını ve orada öldürülüp, sürüldüğünü hatırlıyorsam, o zaman da istemeye bir hakkım yok mu?

Türkiye’den tehdit yok’

Peki, 1915 olaylarında Ermenilerin hatası yok mu? Mesela, sizin partiniz kendisine bağımsızlık için silahlı mücadeleyi seçmişti.

– Parti kurulduğunda hedefimiz bağımsız Ermenistan idi. Ama, bu savaş sadece Türklere karşı değil, Rus çarının da daha demokrat olması içindi. Nitekim, 1908’de Daşnaklar ile Jön Türklerin çok yakın ilişkileri oldu. Meşrutiyet Parlamentosu’nda Daşnak vekiller vardı. 1910’da Daşnaklar, fedayinlerin silahlarını teslim etmeleri için çağrıda bulunmuştu. Ancak, 1912’ye kadar sürdü. Soykırımları da maalesef sonra geldi. Ermeniler kendilerini savunamadılar. Biz, reformlar için savaştık. Ancak, 1910 yılındaki Jön Türk Kongresi’nde Bahattin Şakir’in teklifi ile, Ermenilerin göç ettirilmesi ve soykırımına tabi tutulması kararlaştırılmış. Yani soykırımı, savaşın sonucu olarak ortaya çıkmadı. Barışta iken oldu.

Türkiye’den Ermenistan’a yönelik herhangi bir tehdit görüyor musunuz?

– 1992 Şuşa olayları sonrasında Türk ordusu çok ciddi hazırlıklar görüyordu. Gerçekte Ermenistan’ın endişeleri vardı. Acı bir tecrübemiz var. Ancak, dünya o kadar değişti ki, 1915 olaylarının bir daha tekrarlanabileceğini sanmıyorum. Belki Türkiye’de aşırı milliyetçiler çok güçlü hale gelirlerse böyle bir tehdit de söz konusu olabilir.

Yorumlar kapatıldı.