İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Murat Cano’nun Turkish Daily News’daki röportajının Türkçesi

Avukat Murat Cano birçok konuda Turkish Daily News’e konuştu.Aşağıdaki yazı bu konuşmadan alınmıştır.

Avukat ve azınlık haklarında uzman olan Murat Cano,Türkiye’nin yasal statüsü,istenilen değişiklik ve evrensel normlara ulaşılacak adaptasyonları içeren kanun ve çalışmalar üzerine yaptıklarıyla tanınmaktadır.Sahip olduğu birçok belgeyi çeşitli hükümet ve bakanlara sunmuştur.Ayrıca,Helsinki vatandaşlar birliği için bir projede görev almıştır.Ermeni soykırım yasasının yürürlüğe konması,bireysel ve kurumsal azınlık hakları ve azınlıkların statülerinin reformu ile Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girme çabaları arsındaki bağ hakkındaki sorularımızı yanıtladı.

TDN:Eğer isterseniz, şu toplumsal belgedeki en çok tartışılan terimlerden biri olan ‘azınlık’ kelimesinin tanımı ile başlayalım.Bu Türk kanunundaki ‘azınlık’ evrensel hukuk terimiyle uyuşuyor mu?

Cano:Şöyle denebilir ki,1774’ten beri, ‘azınlık’ din ve ırk farklılığı olan ama aynı coğrafyayı paylaşan insanlara verilen isimdi.Azınlıklar neredeyse her yerde bu şekilde tanımlanırdı ve şunu belitmek gerekir ki,dil bunun için ayırt edici bir özellik teşkil etmez.

1945-60 yıllarında başlayan ve 1980lerde yeni bir önem kazanan azınlıklar,Avrupa ve Birleşmiş Milletler yasasının ve bireysel hakların öneminin belirtilmesi aşamasının bir sonucu olarak daha genel bir terim halini almıştır.

Bu terim, aynı coğrafyayı paylaşan ama çoğunluktan dilleri,dinleri,ırkları ve yaşayış biçimleriyle farklı olan insanlar için kullanılmaya başlandı.Ama yine de,sadece bütün bu karakteristik özellikleri en azından Avrupa Kurulu ve Avrupa Birliği hukukuna bakılarak bir ‘azınlık’ oluşturmak için biraraya gelmediklerini belirtmekte fayda vardır.Başka bir deyişle,en azından daha önce belirtilmiş konularda kayıtsız olmamak için azınlıkta yer almak yeterlidir.Avrupa Kurulu,AB’nin ve diğer gelişmiş adalet sistemlerinin yasalarına göre ‘modern demokrasi, azınlıkların hakları ve geleneklerini kabul etmiş devletlerde görülür.’

TDN:Bu tanım Türk demokrasisini de kapsıyor mu?

Cano:Eğer basit demokratik kurumların bile Türkiye’de henüz kurulduğuna bakarsak görürüz ki Türkiye bu tanımdan oldukça uzak.

Sorununuzun ikinci kısmı ‘Türkiye’de kimler azınlık olarak görülüyor.’du.Azınlıkların gerçek ve yasal varoluşları içinde gayrimüslim olarak adlandırılan Lozan Antlaşması ile tanınmıştır.Ama Lozan Antlaşması belgelerine şöyle bir bakmak bize burada deyinilmek istenilenin Yunanlılar,Ermeniler,Asyalılar ve Yahudilerin bu belgelerde yer almadığını gösterir.

Azınlık hukuğunda yer alan politik farklılıklara rağmen,sonuç olarak Yahudi ve Asya kurumlarının Yunanlı ve Ermenilerin takip ettiği çalışmalar doğrultusunda oldukları yönündeydi.

TDN:Azınlık hakları konusu ve Ermeni soykırım yasası AB üyeliğine kabul edilme açısından sizce nasıl yorumlanabilir?Eğer azınlık hakları evrensel hukuğa göre Türkiye’de işleseydi,biz Ermeni soykırımını yürürlüğe sokma gibi bir problemle karşılaşır mıydık?

Cano:Türkiye için problemler yaratmak isteyen büyük güçlerin stratejilerinin bir sonucu olarak böyle bir şey ortaya çıkabilirdi.Ama bu süregelen bir etki bırakmazdı.Belki diğer ülkelerin bazı bilimadamları,entellektüeller ve politikacıları bizden önce buna karşı çıkacaklardı.

Örneğin,Fransa ve İngiltere’de çok daha soykırım olayları vardı.Ama onlar bu tür konularla çok sık karşı karşıya getirilmemiştir.Çünkü demokrasinin oluşması,gelişmesi ve ülkelerindeki insan haklarının kurumsallaştırılması ve geçmişleri ile yüz yüze gelme cesaretini gösterme bu tür çabaları boşuna ve etkisiz kılar.

Yabancı parlamentolarda Türkler açısından soykırım yasası tartışmasının asıl nedeninin politika olduğu görülür.Bunun Hazar konusu,Orta Doğu dengeler ve Türkiye’nin stratejik konumuyla yakından ilgisi olduğuna inanıyorum.

Eğer TC Osmanlı tarihini cesur ve reel bir açıdan görseydi ve eleştirseydi,şimdi kabul edilebilir bir tarihi olacaktı elinde. Aslında,1980lere ve 21.yy’a kadar azınlıklara eşit şartlarda yaklaşsaydı,bu tür bir suçlama daha az etki yaratacaktı.Eğer dikkat ederseniz, Ermeni aile yapısı ve seçilmiş cemaat üyeleri bu tür olaylara tepki gösterdikleri problemler olmadığını söylemiyorlar.Onların söylediği,bunun problemlerin çözümü için doğru adres olmadığıydı.Her halükarda,onların başka bir şey söyleme olasılığı yoktur.Onların’TC bizim sorunlarımızı çözmüştür.’demelerini çok isterdim.

TDN:Son zamanlarda çokça duyulan TC’nin kendi tarihi ile karşı karşıya kalması’sözü hakkında ne düşünüyorsunuz?

Cano:Bir kişinin veya milletin kendi geçmişiyle karşı karşıya kalması kendi hatalarını görmesini sağlar.Bu kişinin ya da milletin ‘insanlıktan maruz kalan ve onların temsilcilerinden özür dilerim.’demesi gerekir.Tabi ki takibinde şunun söylenmesi lazım.’Onları ülkemdeki varlığını kabul ediyorum ve bunu korumalıyım.Eğer isterlerse , kendi ülkelerine dönebilir,özgür ve eşit bir şekilde yaşayıp bu ülkeyi zenginleştirebilirler.Bu ‘benim toprağıma el koy’ anlamına gelmez.

Tam tersine , eğer yapabilirlerse ,çok teşvik edici olurdu.Hakların geri dönüşü ne demek?Bu dönüşü ,ordunun koruması anlamına gelir,eğer tabi ki önceden el konulmamışsa.Ayrıca eski işlerine devam ettirmek için cesaretlendir meleri anlamına da gelir.Onlara yerel ve milletlerarası kaynaklardan finansman krediler verirsiniz.Ve bütün insanlık sizin hatanızı tanıdığınızı ve bunu korkmadan telafi etmek için çabaladığınızı görür.Aynı zamanda, objektif bir şekilde diğer tarafın hatalarını da gözler önüne sermiş olursunuz ve böylece daha kabul edilir bir hal alırsınız.Bu şekilde ,bu konuyu TC bağlamında tartışmanın saçmalık olduğunu da göstermiş olursunuz .Geride kalanlar hep varolacak olan politik hesaplaşmalardır.Ama aynı zamanda Ermeni soykırım iddiaları gibi gelecekteki olaylar da.

TDN:Azınlıklara karşı gösterilen haksızlığın bir soykırım veya yerel ve çift yönlü bir çatışmanın sonucu olduğuna mı inanıyorsunuz?

Cano:Ben bir tarihçi değilim ama benim izlenimim bu alanda çok karmaşık.İlk suikastçıların ve kaybolan insanların durumu sonunda değiştirildi.Osmanlı’nın asıl çöküşü Ermeni grupların İngiltere’nin ve Çarlık Rusyası’nın belli bir yere kadar olan karşı gelme isteiğini pekiştirdi.

Bu ilk silahlı çetelerin ve çatışmalarının başlama şekliydi.Bunu yerel direniş hareketleri izledi .Ama bir süre sonra ,Ermenilerin zorla boşaltılması devlet politikası haline geldi.O sıra ne olduğunu ve kaç kişinin öldüğünü bilmiyorum.Ama Ermeniler Türkleri ,Türkler de Ermenileri öldürdü.Devlet bunu durduramayınca ,çözüm olarak baskıyla yerlerinden çıkarmaya başvurdu.

Asıl haksızlığın Ermeni,Yunan ve Suriyeli azınlıkların uygulanan politikayla ilgisi olduğunu düşünüyorum.

TDN:Azınlık haklarının dönüşü otomatik olarak toprağın ve zamanında boşaltılan yerlerin geri verilmesini akla getiriyor.Eğer Türkiye mülklerin geri verilmesi teklifini kabul ederse ,bu önemli borçları ödemeye maruz kalacaktı.Bu büyük bir ihtimalle azınlık haklarının neden tartışılır olduğu üzerine önemli bir nedendir.

Cano:Evet ,ama bunun yapılması gerekir.Eğer mülk sahipilği haklar üzerine kurulu olsaydı ,Türk halk ozanı olan Karacaoğlan ‘Bizden önce bu topraklarda yaşayanlar ‘ der; dolayısıyla önce bu kurulmalı.bu basit normlar ve adalet kavramı bu yönde işaret etmektedir.Örneğin ilk 1927’de ve bir de 1935te yapılan nüfus sayımından Yunanlı ve Ermenilerin sayısındaki önemli ölçüdeki düşüş çok açıktır.Başka bir deyişle , zorla bir boşaltma politikası izlenildi.Ve yüzlerce azınlık Türkiye’yi bırakıp gittiler;ki Yunanlıların sayısı birkaç bin Ermenilerinki ise 75000 idi.
Kimse birdenbire köklerinin bulunduğu ülkeyi terk etmez.Gitmeye zorlandıkları zaman mallarını ne kadar satabildikleri ya da böyle bir şey yapabildikleri bilinmiyor.Arkada bıraktıkları mal mülk alındı ve devlet bu sistemi unvan isimleri vererek yasallaştırdı.Bu gayrimenkulların nasıl sonradan yağmalandığının göstergesidir.Ayrıca,ülkeyi terkeden insanların akrabalarına da izin yoktu ve çoğu artık vatandaş olmadığından topraklarının tekrar sahipleri olamadılar.Bunlar gerçak haksızlıklardır.

Eğer Hrant’ın torunu ya da Yorgo’nun oğlu babasının ya da dedesinin evi ya da arsasını almak ,orada yaşamak veya oranın vatandaşı olmak isterse,en azından prensipte bunu yapabilme hakkına sahip olmalı.Ve bu hakka sahip olmakta yasallaştırılıp dünyaya ilan edilmeli.Aslında onların geri dönmesi yüreklendirlmelidir.

Örneğin Ermenistan,Diaspora’nın çabaları yoluyla Türkiye’ye karşı politika izleyebilir.Eğer bu insanlar Türkiye’de yaşasa Diaspora diye bir şey olur muydu?En fazla ,bir avuç kadar kindar insan olacaktı,o kadar.Bu bu kadar basit.ermenistan o zaman diaspora yoluyla böyle dolaylı oyunlar oynanamayacaktı.Böylece ya kendi kendine olumsuz bir tavır sergileyecekti ya da Türkiye ile komşuluk ilişkilerini geliştirecekti.

TÜRKİYE’DEKİ AZINLIK POLİTİKASININ TARİHİ

TDN:Türkiye neden duygusal ve gerksiz ve bir o kadar da mantıksız olan şöven bir tavrın arkasına saklanıyor?

Cano:Türkiye’deki azınlık politikaları Mustafa Kemal ,İsmet İnönü,demokrat parti ve onun sonrasındaki dönemlerde farklıydı.Her türlü çabalar azınlıkların geçmişlerindeki gibi yaşamlarını sürdürmeleri içindi.Örneğin eğer Beyoğlu’nda yaşıyorlardıysa (ki o zamanki adı Pera’ydı.)polis memurları giyiniş tarzları genelinkine uymayanları önlemek için cadde girişinde görevde olurlardı.Bu ne kadar ilgi gösterildiğini gözler önüne seriyor(azınlıkların yaşam tarzlarını muhafazası için) .Azınlık grupların yaşlı kesmi Mustafa Kemal’in ölümünden sonra bazı şeylerin eksikliklerini hissetmeye başladıklarını söylerlerdi.Mustafa Kemal hayattayken ,birbirlerini taklit etmeden ,huzurlu hayatları, belirsizlik hissi ve sonradan tattıkları korkular hakkında konuşurlardı.

Şunu da söylemeliyiz ki İsmet İnönü politikası da onları zor durmda bırakmıştır.Gayrimüslimlerin belirli merkezlerde toplatılma ve potansiyel tehlikelerin önüne geçilmesi için uygulanan politika İ.İnönü zamanındaki başbakan olan Şükrü Saraçoğlu tarafından güdülmüştür.Ama İnönü bunu benimsedi.Varlık vergisi onun zamanında yürürlüğe konuldu.

Bu yetersiz geldiğinde ve Türk burjuvası aslında yeteri miktarda varlık elde edemeyince ,6-7 eylül olayları boy gösterdi.Ama bu bile yeterli değildi.1964’teki İ.İnönü zamanında 12000 Rum vatandaşının Yunanistan’a ettirildiği zorunlu göç yaklaşık 40000 kişinin buradan ayrılmasıyla devam etti.Onların aileleri de gitmek zorunda kaldılar.

Türkiye ve Yunanistan , para transferi,satış ve mülkün alınmasını da içeren birçok konuda birbirlerine engel oldular.Bu politika 1988’e kadar sürdü.

Bu arada, azınlıklar yapılan haksızlıklara ilgili birşeyler daha eklemek istiyorum.İnsanların zorla yapılan terklerinde bıraktıkları gayrimenkullara el konulmakla kalınmadı,ayrıca isimler de verildi.Bu azınlıkların ve fonun sahip olduğu mal ve mülkün yasal olarak doğrulandığı anlamına gelmişti.Bozcaada ve İmralı’daki yağmalamaların oranı öyle büyüktü ki bugün sadece bir tane mahkeme salonu bulunmaktadır.

Çeviri için Maral Aktokmakyan’a teşekkürler…

Yorumlar kapatıldı.